Ziya Şakir, Bizans Kartalı'nda Şehzade Orhan'ı anlatmaktadır:
Şehzade Orhan, İkinci Sultan Murad'ın küçük kardeşi idi. Bizanslılarla yapılan bir sulh muahedenamesinde, -o devirin âdeti mucibince- teminat olmak üzere ve rehin sıfatıyla Bizans imparatorunun sarayına gönderilmişti. Anası, bir Bizans prensesi idi. Kendisi henüz çocukken vefat etmişti. Aradan birkaç sene geçtikten sonra da ona altın sırmalarla işlenmiş kıymettar elbiseler giydirmişler; dadısı Rabia hatun ile her tarafı meşin perdelerle kapalı altı atlı bir arabaya bindirmişler; etrafı mızraklı süvarilerle kuşatılmış olduğu halde, Konstantaniye (İstanbul) şehrine göndermişlerdi.
Aradan on dört sene gibi uzun bir zaman geçtiği halde Orhan, o günleri çok iyi hatırlıyordu. Şimdi Anamas zindanının o korkunç hücresinde, uzandığı ot minderin üzerinde sırtüstü yatarak gözleri kapalı olduğu halde düşünürken, bütün o hâdiseler, birer birer hayalinde canlanıyordu.
O zaman, henüz on iki yaşlarında bir çocuktu. Fakat annesi ona daima kendi lisanıyla hitap ettiği için çok güzel Rumca da biliyordu. Nitekim İmparator 8. Yuvanis'in huzuruna çıktığı zaman, onunla Rumca konuşmuştu. İmparator, ihtiyar bir adamdı. Onu kollarının arasına almış:
- Sen benim torunum olduğunu biliyor musun, diye sevip okşamış, sonra kendisini, imparatora mahsus bir arabaya bindirmişler; başka bir saraya götürmüşler; orada Haliç'e nazır bir daireye yerleştirmişlerdi.
Ziya Şakir'den yine nefes kesen tarihî bir roman...
Ziya Şakir, Bizans Kartalı'nda Şehzade Orhan'ı anlatmaktadır:
Şehzade Orhan, İkinci Sultan Murad'ın küçük kardeşi idi. Bizanslılarla yapılan bir sulh muahedenamesinde, -o devirin âdeti mucibince- teminat olmak üzere ve rehin sıfatıyla Bizans imparatorunun sarayına gönderilmişti. Anası, bir Bizans prensesi idi. Kendisi henüz çocukken vefat etmişti. Aradan birkaç sene geçtikten sonra da ona altın sırmalarla işlenmiş kıymettar elbiseler giydirmişler; dadısı Rabia hatun ile her tarafı meşin perdelerle kapalı altı atlı bir arabaya bindirmişler; etrafı mızraklı süvarilerle kuşatılmış olduğu halde, Konstantaniye (İstanbul) şehrine göndermişlerdi.
Aradan on dört sene gibi uzun bir zaman geçtiği halde Orhan, o günleri çok iyi hatırlıyordu. Şimdi Anamas zindanının o korkunç hücresinde, uzandığı ot minderin üzerinde sırtüstü yatarak gözleri kapalı olduğu halde düşünürken, bütün o hâdiseler, birer birer hayalinde canlanıyordu.
O zaman, henüz on iki yaşlarında bir çocuktu. Fakat annesi ona daima kendi lisanıyla hitap ettiği için çok güzel Rumca da biliyordu. Nitekim İmparator 8. Yuvanis'in huzuruna çıktığı zaman, onunla Rumca konuşmuştu. İmparator, ihtiyar bir adamdı. Onu kollarının arasına almış:
- Sen benim torunum olduğunu biliyor musun, diye sevip okşamış, sonra kendisini, imparatora mahsus bir arabaya bindirmişler; başka bir saraya götürmüşler; orada Haliç'e nazır bir daireye yerleştirmişlerdi.
Ziya Şakir'den yine nefes kesen tarihî bir roman...