1970'li yıllar bölge kavramından yerellik kavramına bir dönüşün yaşanmasına neden olmuştur. İktisadi bunalımının etkilediği bakış açısı kalkınma sürecinde ulusun bir alt birimi olarak tanımlanan bölge yerine, kendi olanakları ve potansiyeli ile gelişme çabasını geliştirecek yerelleşme kavramını gündeme getirmiştir.
Değişen ekonomik koşullar altında risklerin firmalar arası bölüştürülmesi ve esnek üretim örgütlenmesi gibi yeni gelişmeler, küçük ve orta ölçekli işletmelerin yoğunlaştığı bazı bölgelerdeki yenilik çabaları “yeni coğrafya“ adıyla yeni bir literatürün oluşmasına neden olmuştur. Yeni coğrafya kavramının mekana yönelik tartışmalar çerçevesinde oluşan esnek üretim rejimleri yeni sanayi bölgelerinin ortaya çıkmasına ve üretimin yeniden örgütlenmesine neden olmuştur.
1970 ekonomik bunalımı dünyada yeniden yapılanma sürecini zorunlu hale getirirken özellikle büyük firmalar başta olmak üzere pek çok firmanın kapanmasına neden olmuştur. Geçmişte çok uluslu firmaların gelmesi ve bu faaliyetlerin yarattığı çoğaltan etkileri ile bölgesel ekonomilerde sağlanan canlanma tersine dönmüş ve özellikle kısıtlı sayıda firmaya dayalı olarak gelişen alanlar büyük bir bunalıma girmişlerdir. Bu durum tek sektörlü ve birkaç büyük firmaya dayanan gelişmelerin sakıncalarını açıkça göstermiştir.
1990'lı yıllarla birlikte küreselleşme süreci bölgesel kalkınma sürecinde üretim, bilgi ve diğer olanakları paylaşmaya yönelik ağların önemine dikkat çekmektedir. Bir bölgede yer alan firmalar çeşitli ağlarla bölge içindeki firmalarla ilişkilerini geliştirerek dünya pazarlarına ulaşabilecekleri gibi, ülkenin veya dünyanın herhangi bir bölgesindeki benzer firmalar ile ortaklık yapabilme veya iletişim sağlayabilme imkanına kavuşmaktadır. İlişkilerin boyutu mekandan soyutlanmakta ve ortak çıkar ağırlıklı bir yapı kazanmaktadır. Bölgelerde oluşan sanayi kümeleri de değişen teknoloji ve rekabet koşullarında sürekli olarak değişmek ve koşullara uyum sağlamak zorunda kalmaktadır. Bu teknolojik değişim, yenilik yaratıcılık anlamına gelmektedir. Bölgeler bir yandan kendi yeteneklerinin avantajlarını kullanmakla birlikte, birikimlerini yenilik ve yaratıcılık amacına yönlendirerek sürdürülebilir bir gelişme sağlayabilmektedirler.
Yeni gelişme stratejileri bölgesel ve yerel yönetim yapılarının etkili olduğu, kümelenme, ağlar, yenilikçilik, beşeri sermaye anlayışının sonucu olarak yönetişim, şeffaflık, ölçülebilirlik ve stratejik planlama ve performans yönetimi tekniklerinin etkili olarak kullanıldığı modeller biçiminde gelişmektedir.
Ülkemizde yeni bir süreç olarak gelişen Kalkınma Ajanslarının geçmiş dönem plan uygulamalarından farklı olarak AB'ne uyum sürecinde etkili olacağı görülmektedir. Bu nedenle yeni gelişen bu kurumların incelenmesi ve Türkiye ekonomik ve mali yapısına yapacağı etkilerin araştırılması büyük önem taşımaktadır. Doç. Dr. Mustafa Sakal tarafından yapılan bu çalışma lisans, yüksek lisans ve doktora yapan araştırmacıların yanında, bu konuya ilgi duyan herkese faydalı olacaktır.
1970'li yıllar bölge kavramından yerellik kavramına bir dönüşün yaşanmasına neden olmuştur. İktisadi bunalımının etkilediği bakış açısı kalkınma sürecinde ulusun bir alt birimi olarak tanımlanan bölge yerine, kendi olanakları ve potansiyeli ile gelişme çabasını geliştirecek yerelleşme kavramını gündeme getirmiştir.
Değişen ekonomik koşullar altında risklerin firmalar arası bölüştürülmesi ve esnek üretim örgütlenmesi gibi yeni gelişmeler, küçük ve orta ölçekli işletmelerin yoğunlaştığı bazı bölgelerdeki yenilik çabaları “yeni coğrafya“ adıyla yeni bir literatürün oluşmasına neden olmuştur. Yeni coğrafya kavramının mekana yönelik tartışmalar çerçevesinde oluşan esnek üretim rejimleri yeni sanayi bölgelerinin ortaya çıkmasına ve üretimin yeniden örgütlenmesine neden olmuştur.
1970 ekonomik bunalımı dünyada yeniden yapılanma sürecini zorunlu hale getirirken özellikle büyük firmalar başta olmak üzere pek çok firmanın kapanmasına neden olmuştur. Geçmişte çok uluslu firmaların gelmesi ve bu faaliyetlerin yarattığı çoğaltan etkileri ile bölgesel ekonomilerde sağlanan canlanma tersine dönmüş ve özellikle kısıtlı sayıda firmaya dayalı olarak gelişen alanlar büyük bir bunalıma girmişlerdir. Bu durum tek sektörlü ve birkaç büyük firmaya dayanan gelişmelerin sakıncalarını açıkça göstermiştir.
1990'lı yıllarla birlikte küreselleşme süreci bölgesel kalkınma sürecinde üretim, bilgi ve diğer olanakları paylaşmaya yönelik ağların önemine dikkat çekmektedir. Bir bölgede yer alan firmalar çeşitli ağlarla bölge içindeki firmalarla ilişkilerini geliştirerek dünya pazarlarına ulaşabilecekleri gibi, ülkenin veya dünyanın herhangi bir bölgesindeki benzer firmalar ile ortaklık yapabilme veya iletişim sağlayabilme imkanına kavuşmaktadır. İlişkilerin boyutu mekandan soyutlanmakta ve ortak çıkar ağırlıklı bir yapı kazanmaktadır. Bölgelerde oluşan sanayi kümeleri de değişen teknoloji ve rekabet koşullarında sürekli olarak değişmek ve koşullara uyum sağlamak zorunda kalmaktadır. Bu teknolojik değişim, yenilik yaratıcılık anlamına gelmektedir. Bölgeler bir yandan kendi yeteneklerinin avantajlarını kullanmakla birlikte, birikimlerini yenilik ve yaratıcılık amacına yönlendirerek sürdürülebilir bir gelişme sağlayabilmektedirler.
Yeni gelişme stratejileri bölgesel ve yerel yönetim yapılarının etkili olduğu, kümelenme, ağlar, yenilikçilik, beşeri sermaye anlayışının sonucu olarak yönetişim, şeffaflık, ölçülebilirlik ve stratejik planlama ve performans yönetimi tekniklerinin etkili olarak kullanıldığı modeller biçiminde gelişmektedir.
Ülkemizde yeni bir süreç olarak gelişen Kalkınma Ajanslarının geçmiş dönem plan uygulamalarından farklı olarak AB'ne uyum sürecinde etkili olacağı görülmektedir. Bu nedenle yeni gelişen bu kurumların incelenmesi ve Türkiye ekonomik ve mali yapısına yapacağı etkilerin araştırılması büyük önem taşımaktadır. Doç. Dr. Mustafa Sakal tarafından yapılan bu çalışma lisans, yüksek lisans ve doktora yapan araştırmacıların yanında, bu konuya ilgi duyan herkese faydalı olacaktır.