Ekim Devrimi, tüm Avrupa'da en az Fransız Devrimi kadar belirleyici ve etkileyici bir sürece yol açtı. 1917 Rus Devrimi, Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayanlar için de etraflarında ne olup bittiğini heyecanla görme fırsatı veren bir deneyimdi. Ancak Bolşevik İhtilâli'nin Osmanlı'daki bu etkilerine daha doğrusu ne gibi etkileri olduğuna dair, konuyla doğrudan ilgili çalışmalardan ne yazık ki yoksunuz. Uygur Kocabaşoğlu ve Metin Berge'nin olağanüstü emekleriyle hazırlanan bu eserde, sosyalizm algısının ve genel anlamda ihtilâllerin Osmanlı toplumunda nasıl karşılandığı ve algılandığı yalnızca Rusya'daki devrimle değil, 1840'larda başlayan, Komün günlerine geri giden, 1917 ile canlanan ve 1920'lerde politik stratejiler gerekçesiyle güncellenen bir süreçte ele alınıyor.
Bolşevik İhtilâli ve Osmanlılar, "eşkiyanın kumandanı Karl Marx denilen ...pehlivan"ın fikirlerinin gazetelerdeki mebzul özetleriyle, 1917 Devrimi'nin İstanbul ve Anadolu basınındaki yansımalarıyla, sosyalizmin ve komünizmin nasıl tasavvur edildiğiyle yola çıkıyor. İslâm ve komünizm arasında kurulmaya çalışılan bir mantık paralelliğiyle ve elbette yalnızca "iştirak-i emvâl ve iyal" mantığına gelip tıkanan bir kabalaştırmayla ele alınmış bir siyasi düşüncenin, "Moskof ellerinde" yeni bir idare tarzına nasıl dönüştüğünün, bu dönüşümün nasıl karşılandığının basın yoluyla izinin sürülmesini sağlıyor. Eser, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e devreden bir tuhaf mirasın, modern Türkiye'deki seyrini takip edebilmek için de kıymetli bir başlangıç noktası sunuyor.
Ekim Devrimi, tüm Avrupa'da en az Fransız Devrimi kadar belirleyici ve etkileyici bir sürece yol açtı. 1917 Rus Devrimi, Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayanlar için de etraflarında ne olup bittiğini heyecanla görme fırsatı veren bir deneyimdi. Ancak Bolşevik İhtilâli'nin Osmanlı'daki bu etkilerine daha doğrusu ne gibi etkileri olduğuna dair, konuyla doğrudan ilgili çalışmalardan ne yazık ki yoksunuz. Uygur Kocabaşoğlu ve Metin Berge'nin olağanüstü emekleriyle hazırlanan bu eserde, sosyalizm algısının ve genel anlamda ihtilâllerin Osmanlı toplumunda nasıl karşılandığı ve algılandığı yalnızca Rusya'daki devrimle değil, 1840'larda başlayan, Komün günlerine geri giden, 1917 ile canlanan ve 1920'lerde politik stratejiler gerekçesiyle güncellenen bir süreçte ele alınıyor.
Bolşevik İhtilâli ve Osmanlılar, "eşkiyanın kumandanı Karl Marx denilen ...pehlivan"ın fikirlerinin gazetelerdeki mebzul özetleriyle, 1917 Devrimi'nin İstanbul ve Anadolu basınındaki yansımalarıyla, sosyalizmin ve komünizmin nasıl tasavvur edildiğiyle yola çıkıyor. İslâm ve komünizm arasında kurulmaya çalışılan bir mantık paralelliğiyle ve elbette yalnızca "iştirak-i emvâl ve iyal" mantığına gelip tıkanan bir kabalaştırmayla ele alınmış bir siyasi düşüncenin, "Moskof ellerinde" yeni bir idare tarzına nasıl dönüştüğünün, bu dönüşümün nasıl karşılandığının basın yoluyla izinin sürülmesini sağlıyor. Eser, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e devreden bir tuhaf mirasın, modern Türkiye'deki seyrini takip edebilmek için de kıymetli bir başlangıç noktası sunuyor.