“Tanrıya inanıyor musun?” diye sordu bir gün Esra bana. Artık her günümüz birlikte geçiyordu. Beraber yürüyüşe çıkıyorduk her akşamüzeri. Aşka dair başlayan sırdaşlık ailevi konulardan sonra iç dünyamıza kadar uzanmıştı. Bambaşka bir tadı vardı hemcinsinle kurduğun yakınlığın. Bir yeni yaş hediyesi gibi girmişti hayatıma.
“Bence adına ne koyduğumuzun pek bir önemi yok. Ama bizi var eden bir güç olmalı değil mi?”
“Peki ya dine?”
“Annem inanırdı ama babam neyle huzur buluyorsam ona inanmamı söylemişti. Annemin ölümünden sonra dinle ilişkimi kaybettim. ‘Tanrıyı dine sığdıramayız,' demişti babam. Sanırım ben de sığdırmak istemiyorum.”
“Öyleyse deistsin sen.”
“O ne demek?”
“Tanrıya inanıyorsun ama dine inanmıyorsun. Bense ateistim. İkisine de inanmıyorum.” O kadar neşeli söylemişti ki son cümleyi sanki inançsızlıkta bir özgürlük buluyor gibiydi. Ama içten içe inandığını düşünüyordum yine de.
“Ya Tanrı aşksa?” deyiverdim bir umutla.
“Tanrıya inanıyor musun?” diye sordu bir gün Esra bana. Artık her günümüz birlikte geçiyordu. Beraber yürüyüşe çıkıyorduk her akşamüzeri. Aşka dair başlayan sırdaşlık ailevi konulardan sonra iç dünyamıza kadar uzanmıştı. Bambaşka bir tadı vardı hemcinsinle kurduğun yakınlığın. Bir yeni yaş hediyesi gibi girmişti hayatıma.
“Bence adına ne koyduğumuzun pek bir önemi yok. Ama bizi var eden bir güç olmalı değil mi?”
“Peki ya dine?”
“Annem inanırdı ama babam neyle huzur buluyorsam ona inanmamı söylemişti. Annemin ölümünden sonra dinle ilişkimi kaybettim. ‘Tanrıyı dine sığdıramayız,' demişti babam. Sanırım ben de sığdırmak istemiyorum.”
“Öyleyse deistsin sen.”
“O ne demek?”
“Tanrıya inanıyorsun ama dine inanmıyorsun. Bense ateistim. İkisine de inanmıyorum.” O kadar neşeli söylemişti ki son cümleyi sanki inançsızlıkta bir özgürlük buluyor gibiydi. Ama içten içe inandığını düşünüyordum yine de.
“Ya Tanrı aşksa?” deyiverdim bir umutla.