Bir bakıyorsunuz Belçika'da bir “Türk köyü”, bir bakıyorsunuz Himalayaların eteklerinde bulunan Keşmir eyaletinde de kendilerine “Osmanî” diyen Türk Köyleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği… İngiltere Parlamentosu üyesi olup şimdilerde Londra Belediye Başkanlığı yarışına giren Boris Johnson'ın son Osmanlı İçişleri Bakanı'nın torunu olduğu haberi gazete manşetlerinde çınlarken, Meksika'da bir Osmanlı çeşmesinin ortaya çıktığıdüşüyor önümüze. Nicolas Sarkozy'nin de, Fidel Castro'nun da atalarının Osmanlı Yahudisi çıkması yetmiyormuş gibi, besteci Wagner'in Sultan Abdülaziz'den para yardımı istediğini, Abdülhamid'in Pasteur'e beraber çalışma teklifinde bulunduğunu okuyoruz hayretle.
Mustafa Armağan, Büyük Osmanlı Projesi'nde bu nicedir unuttuğumuz dünyanın kapılarını açıyor önümüze ve bize bir hafıza tazelemesi çalışması öneriyor. “Hatırla onu!” ikazı, kitabın her satırında karşımıza çıkıyor ve giderek “Hatırla kendini!” uyarısına bürünüyor. Osmanlı'yı, yaşadığı çağların küresel aktörü olarak konumlandıran ve bu yüzden de küreselleşmekte olan dünyamızda bunu daha önce tecrübe etmiş bulunan Osmanlıların birikiminden yararlanmanın önümüzü görmemize yardım edeceğini vurgulayan yazar, hem “küresel tarih” çalışmalarına Osmanlı'nın katkılarına atıfta bulunuyor, hem de Osmanlı tecrübesinin kendiliğinden bir ‘oluşum' değil, bilinçli bir ‘proje' olduğuna dikkat çekiyor.
Armağan, “Büyük Osmanlı Projesi” adını verdiği bu projenin ana hatları hakkında ufkumuzu genişletecek bilgiler veriyor ve daha da önemlisi, Türkiye'nin içine girdiği yeni bir gelişme çizgisinde ‘Bir kere başarılan neden bir kere daha başarılamasın?' sorusunun umut vadeden kuyusu içine gömüyor okurunu.
Bir bakıyorsunuz Belçika'da bir “Türk köyü”, bir bakıyorsunuz Himalayaların eteklerinde bulunan Keşmir eyaletinde de kendilerine “Osmanî” diyen Türk Köyleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği… İngiltere Parlamentosu üyesi olup şimdilerde Londra Belediye Başkanlığı yarışına giren Boris Johnson'ın son Osmanlı İçişleri Bakanı'nın torunu olduğu haberi gazete manşetlerinde çınlarken, Meksika'da bir Osmanlı çeşmesinin ortaya çıktığıdüşüyor önümüze. Nicolas Sarkozy'nin de, Fidel Castro'nun da atalarının Osmanlı Yahudisi çıkması yetmiyormuş gibi, besteci Wagner'in Sultan Abdülaziz'den para yardımı istediğini, Abdülhamid'in Pasteur'e beraber çalışma teklifinde bulunduğunu okuyoruz hayretle.
Mustafa Armağan, Büyük Osmanlı Projesi'nde bu nicedir unuttuğumuz dünyanın kapılarını açıyor önümüze ve bize bir hafıza tazelemesi çalışması öneriyor. “Hatırla onu!” ikazı, kitabın her satırında karşımıza çıkıyor ve giderek “Hatırla kendini!” uyarısına bürünüyor. Osmanlı'yı, yaşadığı çağların küresel aktörü olarak konumlandıran ve bu yüzden de küreselleşmekte olan dünyamızda bunu daha önce tecrübe etmiş bulunan Osmanlıların birikiminden yararlanmanın önümüzü görmemize yardım edeceğini vurgulayan yazar, hem “küresel tarih” çalışmalarına Osmanlı'nın katkılarına atıfta bulunuyor, hem de Osmanlı tecrübesinin kendiliğinden bir ‘oluşum' değil, bilinçli bir ‘proje' olduğuna dikkat çekiyor.
Armağan, “Büyük Osmanlı Projesi” adını verdiği bu projenin ana hatları hakkında ufkumuzu genişletecek bilgiler veriyor ve daha da önemlisi, Türkiye'nin içine girdiği yeni bir gelişme çizgisinde ‘Bir kere başarılan neden bir kere daha başarılamasın?' sorusunun umut vadeden kuyusu içine gömüyor okurunu.