1- Mutlu Kent
Yetişkinlerin dünyasında iki farklı kimliğe ait çocuk yüzü. Çin'den daha güzel bir hayat için İspanya'ya göçmüş ailenin küçük oğlu Chi-Huei ile evsiz bir adamın sürekli gülümsemesine neden olan sara. Bu iki çocuğun yüzü, 2010 yılında İspanya'nın en iyi genç yazarı olarak seçilen Elvira Navarro'nun büyüleyici kaleminden masalsı birer kahramanın yüzleri gibi. Pırıl pırıl.
İnsanlığından uzaklaşan toplumun baskıları, ikiyüzlülüğü, gerçeklerinin rezil birer yalan oluşu, hırslarının tuhaflıkları bu iki çocuğun gözlerinden seyrediyoruz. Yalnız çarpıcı bir ayrıntı var Mutlu Kent'te. O da Elvira Navarro cümlelerinin yapısı, noktasızlığı, nefes nefese akışı. Avangart bir tutumla nefes bu küçük roman, tamamlandığında koca bir şiire dönüşüveriyor zihinde.
Küçük bir itiraf: Mutlu Kent, içtenliği ve şıklığıyla Emil Ajar'ın Onca Yoksulluk Varken'i de hatırlattı ilk okurlarına ve eşsizliklerinden bahsedersek Mutlu Kent'in sırlarını açığa çıkarmış olmaktan çekiniyoruz. Siz ilk sayfaları karıştırmaya başladınız, en iyisi biz şöyle diyelim kısaca; Yetişkinlerin tuhaf dünyasından sıkılan, baktıklarını çocuk gözleriyle görme berraklığına sahip olmak isteyen romanı, yetişkinlerin.
2- Pamplona
“Hollandalı öncü yazardan yine başarılı bir çalışma!”
- Daily Mail
“Bu roman, okuyanı kesinlikle ikiye bölüyor. Keskin çizgilerle!”
- Financial Times
Profesyonel bir boksör. Her şeye karşı hissettiği öfkenin, kendisini şiddet içeren davranışlara yönlendirdiği Hollanda'dan kaçıp Pamplona'ya giden bir boksör. Danny. Bunun için otostop çeker, Danny. Robertarabasını durdurur ve Danny'yi arabasına alır. Birlikte, Fransa yolculuğuna başlarlar.
Pamplona, yukarıda birkaç cümleyle anlattığımız şu koca roman, Danny'nin bakış açısıyla ulaşır bize. Roman boyunca karşımıza çıkan duru, kısa cümleler, otobanda uzun bir yolculuğa çıkmaya benziyor. Kesik, kısa frenlerle. Bir de sayfaları büyük bir heyecanla çevirmemizi sağlayan iki gerilim noktası var: Pamplona'da neler olacak ve Danny'nin parasız ve yanına hiçbir şey almadan Hollanda'ya geri dönmesine neden olacak olay ne?
Pamplona, ister istemez, Ernest Hemingway'in Güneş de Doğar adlı romanını kaçınılmaz biçimde çağrıştırır bize. Ama Van Mersbergen, Hemingway'ın becerikli fakat bulaşıcı olan üslubundan uzaklaşıyor. Daha çok, Hemingway'in cesur karakterlerine ait sınırlı hayatlarının parodisini yapıyor. Mesela ilk başlarda sempati duyduğumuz Danny, Pamplona'da aptalca, Hollanda'da alçakça hareketlerde bulunan bir karaktere dönüşür. Tabi ki baskı karşısında zarafet erir gider, yok olur. Ölür.
3- Kehanet
Tuvalet duvarına yazılmış bir yazı, bir insanın, bir ülkenin kaderini değiştirebilir mi? Yazının kaderini değiştiren, yazının kaderi ile kalemini birleştiren güçlü yazar Drago Jancar bunu yapabilir! Kameranın büyüsü ile lanetlenmiş bir insan hakları savunucusunun dünya üzerindeki tüm haklarını ustalıkla silebilir kalemiyle. Ya da şimdiye kadar kimsenin umrunda dahi olmayan bir inşaat işçisini, ulusal bir kahramana çevirebilir. Fotoğraflarını çekebilir kalemiyle umutsuzların, umutların, aşıkların, aşkların, ölümlerin... Drago Jancar, insan ruhunu keskin bir bakış açısıyla görebiliyor, gördüklerini incelikle edebiyat sözgecinden geçirip, okurları kehanetlerle dolu bir gerçekliğin peşine takıp sürükleyebiliyor. Bu kehanetlere hazır mısın sevgili okur, gerçekleri görmeye var mısın?
4- Uğultu Ichthys'in Peşinde
“Oltamı, kısa ve sert hareketlerle, balıkların yollarını kesecek şekilde geriye çekiyorum. Belki yaşlı balık da aralarındadır diye düşünüyorum ve aynı anda delirdiğime, uzun süredir nehirde kaldığıma ve çok fazla içtiğime inanıyorum. Sonra Ichthys'i görüyorum; tıpkı babamın tarif ettiği gibi, dün odasına girdiğimizde Hermann'ın anlattığı şekilde, yosunlu pulları olan büyük bir balık, var olmaması gereken, sırf bu sebepten dolayı yakalanması zorunlu olan bir yaratık.”
Atlatılan bir krizin veya gelen bir cinnetin öncesinde yaşanan olaylar, bu istenmeyen durumların şiddetiyle doğrudan alakalıdır.Yontularak ufaltılmış hayatların, küçük bir misafirhaneye hapsedilmiş olduğu bir roman duruyor karşınızda. Özgürce yaşanması gereken aşkların, mutlulukların ve hüzünlerin, kısacası anıların merkezinde bir balığın duruyor olması, her şeyibir derece daha tuhaflaştırıyor. En azUğultu Nehri kadar derin olan bu kitapta bir balık yaşıyor: Ichthys. Nehir odaklı bir yaşam süren karakterlerin,Ichthys'in peşinde iz sürerken, arkalarında neleri bıraktıklarına şahitlik ediyoruz. Bizleri de bu efsaneleşen balığın peşine düşürecek olan şey ise gölgeli ve karanlık suların arasından bir yüzün belirip belirmeyeceği.
5- Pek Saygıdeğer Ptolemy Grey
Bu romanda, her adımınızla böcekler kaçışıyor, yarasalar kanatlanıyor. Tozlar uçuşuyor. Kelebekler değil. Çok eski fotoğrafların hepsi yerde. Her adımınızda Ptolemy Grey'in evinde bir pencere açılıyor. Bu pencereleri siz okur için açan, uzun ve güzel bacaklı, Bay Grey'e göre çok daha güzel bacaklı, melez güzel Rubyn. Bay Grey, hayatını değiştiren bu genç kızla konuştukça 91 yıllık hafızasına da gün ışığı vuruyor. Amerika İç Savaşı hakkında dinlediği ilk gürültülerden, 1920'lerde bir siyahı vuranın yargılanmadığı günlere, ıstıraplı aile hikayelerden baş döndüren aşklara kadar hepsi bu kafanın içinde. Sözünden çıkmadığı bir şeytanı var. Altınları da var. E bir de kadınları var bu yaşlı adamın ve dev gibi bir sevme eğilimi. Onurlu. Romanın bazı bölümlerini Irak Savaşı haberleri ile açan Mosley, sadece bu kadınlar için değil, tüm atmosferde yer yer gerçek bir bluesa dönüşen bir dil kullanmış. E peki nereye gidiyor bu roman? Söylenmez tabi. Ama şunu dillendirelim: Polisiye gücün merkezlerinden olan ve daha önce okuduğunuz Mavi Elbiseli Şeytan'ın yazarı Mosley'den korkmalı. Ondan korkun!
1- Mutlu Kent
Yetişkinlerin dünyasında iki farklı kimliğe ait çocuk yüzü. Çin'den daha güzel bir hayat için İspanya'ya göçmüş ailenin küçük oğlu Chi-Huei ile evsiz bir adamın sürekli gülümsemesine neden olan sara. Bu iki çocuğun yüzü, 2010 yılında İspanya'nın en iyi genç yazarı olarak seçilen Elvira Navarro'nun büyüleyici kaleminden masalsı birer kahramanın yüzleri gibi. Pırıl pırıl.
İnsanlığından uzaklaşan toplumun baskıları, ikiyüzlülüğü, gerçeklerinin rezil birer yalan oluşu, hırslarının tuhaflıkları bu iki çocuğun gözlerinden seyrediyoruz. Yalnız çarpıcı bir ayrıntı var Mutlu Kent'te. O da Elvira Navarro cümlelerinin yapısı, noktasızlığı, nefes nefese akışı. Avangart bir tutumla nefes bu küçük roman, tamamlandığında koca bir şiire dönüşüveriyor zihinde.
Küçük bir itiraf: Mutlu Kent, içtenliği ve şıklığıyla Emil Ajar'ın Onca Yoksulluk Varken'i de hatırlattı ilk okurlarına ve eşsizliklerinden bahsedersek Mutlu Kent'in sırlarını açığa çıkarmış olmaktan çekiniyoruz. Siz ilk sayfaları karıştırmaya başladınız, en iyisi biz şöyle diyelim kısaca; Yetişkinlerin tuhaf dünyasından sıkılan, baktıklarını çocuk gözleriyle görme berraklığına sahip olmak isteyen romanı, yetişkinlerin.
2- Pamplona
“Hollandalı öncü yazardan yine başarılı bir çalışma!”
- Daily Mail
“Bu roman, okuyanı kesinlikle ikiye bölüyor. Keskin çizgilerle!”
- Financial Times
Profesyonel bir boksör. Her şeye karşı hissettiği öfkenin, kendisini şiddet içeren davranışlara yönlendirdiği Hollanda'dan kaçıp Pamplona'ya giden bir boksör. Danny. Bunun için otostop çeker, Danny. Robertarabasını durdurur ve Danny'yi arabasına alır. Birlikte, Fransa yolculuğuna başlarlar.
Pamplona, yukarıda birkaç cümleyle anlattığımız şu koca roman, Danny'nin bakış açısıyla ulaşır bize. Roman boyunca karşımıza çıkan duru, kısa cümleler, otobanda uzun bir yolculuğa çıkmaya benziyor. Kesik, kısa frenlerle. Bir de sayfaları büyük bir heyecanla çevirmemizi sağlayan iki gerilim noktası var: Pamplona'da neler olacak ve Danny'nin parasız ve yanına hiçbir şey almadan Hollanda'ya geri dönmesine neden olacak olay ne?
Pamplona, ister istemez, Ernest Hemingway'in Güneş de Doğar adlı romanını kaçınılmaz biçimde çağrıştırır bize. Ama Van Mersbergen, Hemingway'ın becerikli fakat bulaşıcı olan üslubundan uzaklaşıyor. Daha çok, Hemingway'in cesur karakterlerine ait sınırlı hayatlarının parodisini yapıyor. Mesela ilk başlarda sempati duyduğumuz Danny, Pamplona'da aptalca, Hollanda'da alçakça hareketlerde bulunan bir karaktere dönüşür. Tabi ki baskı karşısında zarafet erir gider, yok olur. Ölür.
3- Kehanet
Tuvalet duvarına yazılmış bir yazı, bir insanın, bir ülkenin kaderini değiştirebilir mi? Yazının kaderini değiştiren, yazının kaderi ile kalemini birleştiren güçlü yazar Drago Jancar bunu yapabilir! Kameranın büyüsü ile lanetlenmiş bir insan hakları savunucusunun dünya üzerindeki tüm haklarını ustalıkla silebilir kalemiyle. Ya da şimdiye kadar kimsenin umrunda dahi olmayan bir inşaat işçisini, ulusal bir kahramana çevirebilir. Fotoğraflarını çekebilir kalemiyle umutsuzların, umutların, aşıkların, aşkların, ölümlerin... Drago Jancar, insan ruhunu keskin bir bakış açısıyla görebiliyor, gördüklerini incelikle edebiyat sözgecinden geçirip, okurları kehanetlerle dolu bir gerçekliğin peşine takıp sürükleyebiliyor. Bu kehanetlere hazır mısın sevgili okur, gerçekleri görmeye var mısın?
4- Uğultu Ichthys'in Peşinde
“Oltamı, kısa ve sert hareketlerle, balıkların yollarını kesecek şekilde geriye çekiyorum. Belki yaşlı balık da aralarındadır diye düşünüyorum ve aynı anda delirdiğime, uzun süredir nehirde kaldığıma ve çok fazla içtiğime inanıyorum. Sonra Ichthys'i görüyorum; tıpkı babamın tarif ettiği gibi, dün odasına girdiğimizde Hermann'ın anlattığı şekilde, yosunlu pulları olan büyük bir balık, var olmaması gereken, sırf bu sebepten dolayı yakalanması zorunlu olan bir yaratık.”
Atlatılan bir krizin veya gelen bir cinnetin öncesinde yaşanan olaylar, bu istenmeyen durumların şiddetiyle doğrudan alakalıdır.Yontularak ufaltılmış hayatların, küçük bir misafirhaneye hapsedilmiş olduğu bir roman duruyor karşınızda. Özgürce yaşanması gereken aşkların, mutlulukların ve hüzünlerin, kısacası anıların merkezinde bir balığın duruyor olması, her şeyibir derece daha tuhaflaştırıyor. En azUğultu Nehri kadar derin olan bu kitapta bir balık yaşıyor: Ichthys. Nehir odaklı bir yaşam süren karakterlerin,Ichthys'in peşinde iz sürerken, arkalarında neleri bıraktıklarına şahitlik ediyoruz. Bizleri de bu efsaneleşen balığın peşine düşürecek olan şey ise gölgeli ve karanlık suların arasından bir yüzün belirip belirmeyeceği.
5- Pek Saygıdeğer Ptolemy Grey
Bu romanda, her adımınızla böcekler kaçışıyor, yarasalar kanatlanıyor. Tozlar uçuşuyor. Kelebekler değil. Çok eski fotoğrafların hepsi yerde. Her adımınızda Ptolemy Grey'in evinde bir pencere açılıyor. Bu pencereleri siz okur için açan, uzun ve güzel bacaklı, Bay Grey'e göre çok daha güzel bacaklı, melez güzel Rubyn. Bay Grey, hayatını değiştiren bu genç kızla konuştukça 91 yıllık hafızasına da gün ışığı vuruyor. Amerika İç Savaşı hakkında dinlediği ilk gürültülerden, 1920'lerde bir siyahı vuranın yargılanmadığı günlere, ıstıraplı aile hikayelerden baş döndüren aşklara kadar hepsi bu kafanın içinde. Sözünden çıkmadığı bir şeytanı var. Altınları da var. E bir de kadınları var bu yaşlı adamın ve dev gibi bir sevme eğilimi. Onurlu. Romanın bazı bölümlerini Irak Savaşı haberleri ile açan Mosley, sadece bu kadınlar için değil, tüm atmosferde yer yer gerçek bir bluesa dönüşen bir dil kullanmış. E peki nereye gidiyor bu roman? Söylenmez tabi. Ama şunu dillendirelim: Polisiye gücün merkezlerinden olan ve daha önce okuduğunuz Mavi Elbiseli Şeytan'ın yazarı Mosley'den korkmalı. Ondan korkun!