“Uzakdoğu, özgünlük, köken veya özdeşlik gibi yapıbozum öncesi faktörlere aşina değildir. Uzakdoğu düşüncesi daha ziyade yapıbozumla başlar. Batı düşüncesinin temel kavramı olarak Varlık sadece kendine benzeyen bir şeydir ve bir kopyasının yapılmasına müsamaha göstermez... Buna karşın Çin düşüncesinin esas figürü monomorfik, benzersiz Varlık değil; çok biçimli, çok katmanlı süreçtir.” Byung-Chul Han
Çakma Eyfel kuleleri, sahte anıtlar, taklit şehirler... Dünyadaki her şeyin sahtesi Çin'den fışkırıyor, tüm kürede rafları dolduruyor. Bugün "Çin" denildiğinde ilk akla gelen şey ucuz, çakma metaların curcunası. Modernitenin sorunsalları üzerine keskin denemelerin yazarı Han, tüm dünyada adını duyurduğu Yorgunluk Toplumu'ndan bir sene sonra yayınladığı Çakma'da hiçbir şeyin nihai ve biricik olmadığı, daimi dönüşüme ve başkalaşmaya tâbi olduğu, yaratımın yıkılarak çoğaldığı radikal bir başkalığın felsefesine ve imkânlarına kapıyı aralıyor. Orijinali reddeden, tözlerin değil süreçlerin örgütlediği bir düşüncenin modern çağın kategorileri ile anlaşılamayacağını gösterip, Uzakdoğu düşüncesinin sanattan yaşama yansımalarının mantığını serimliyor.
“İleri sürüldüğü gibi gök kubbe altında söylenmemiş söz ya da bakanı hayrete düşürmemiş imge yoksa eğer, sanatı mutlak anlama sabitleyen ve özgünlüğü baş tacı eden Batılı anlayışın krizler yaşaması da başka kültürlerin üretimlerini kusurlu bulması da doğal görünüyor. Byung-Chul Han, yankısını kadim Çin'de bulduğu, Batılı kavrayışın görüş açısına girmeyen alımlama ve üretim biçimlerindeki farkın çağdaş Çin'deki yeni bir görünümüne dikkat çekiyor. Bir anlamda teknolojinin doğaya öykünen yönüne, Hegel'i tedirgin eden o Çin usulü nihilizmle eleştirel bakma potansiyeli taşıyan shanzhai, Çincede de yeni bir kelime; çakma/taklit/sahte anlamını taşıyor. Han, shanzhai'yi yaratımın yıkımı olarak belirliyor. Örneğin Marxizmin, Maoizm ile nasıl “çakma” bir form kazandığını gösteriyor. İleride Çin tipi çakma bir demokrasiyle karşılaşabileceğimizin buruk müjdesini de veriyor.” Özlem Hemiş
“Uzakdoğu, özgünlük, köken veya özdeşlik gibi yapıbozum öncesi faktörlere aşina değildir. Uzakdoğu düşüncesi daha ziyade yapıbozumla başlar. Batı düşüncesinin temel kavramı olarak Varlık sadece kendine benzeyen bir şeydir ve bir kopyasının yapılmasına müsamaha göstermez... Buna karşın Çin düşüncesinin esas figürü monomorfik, benzersiz Varlık değil; çok biçimli, çok katmanlı süreçtir.” Byung-Chul Han
Çakma Eyfel kuleleri, sahte anıtlar, taklit şehirler... Dünyadaki her şeyin sahtesi Çin'den fışkırıyor, tüm kürede rafları dolduruyor. Bugün "Çin" denildiğinde ilk akla gelen şey ucuz, çakma metaların curcunası. Modernitenin sorunsalları üzerine keskin denemelerin yazarı Han, tüm dünyada adını duyurduğu Yorgunluk Toplumu'ndan bir sene sonra yayınladığı Çakma'da hiçbir şeyin nihai ve biricik olmadığı, daimi dönüşüme ve başkalaşmaya tâbi olduğu, yaratımın yıkılarak çoğaldığı radikal bir başkalığın felsefesine ve imkânlarına kapıyı aralıyor. Orijinali reddeden, tözlerin değil süreçlerin örgütlediği bir düşüncenin modern çağın kategorileri ile anlaşılamayacağını gösterip, Uzakdoğu düşüncesinin sanattan yaşama yansımalarının mantığını serimliyor.
“İleri sürüldüğü gibi gök kubbe altında söylenmemiş söz ya da bakanı hayrete düşürmemiş imge yoksa eğer, sanatı mutlak anlama sabitleyen ve özgünlüğü baş tacı eden Batılı anlayışın krizler yaşaması da başka kültürlerin üretimlerini kusurlu bulması da doğal görünüyor. Byung-Chul Han, yankısını kadim Çin'de bulduğu, Batılı kavrayışın görüş açısına girmeyen alımlama ve üretim biçimlerindeki farkın çağdaş Çin'deki yeni bir görünümüne dikkat çekiyor. Bir anlamda teknolojinin doğaya öykünen yönüne, Hegel'i tedirgin eden o Çin usulü nihilizmle eleştirel bakma potansiyeli taşıyan shanzhai, Çincede de yeni bir kelime; çakma/taklit/sahte anlamını taşıyor. Han, shanzhai'yi yaratımın yıkımı olarak belirliyor. Örneğin Marxizmin, Maoizm ile nasıl “çakma” bir form kazandığını gösteriyor. İleride Çin tipi çakma bir demokrasiyle karşılaşabileceğimizin buruk müjdesini de veriyor.” Özlem Hemiş