Çanakkale Cephesi'ndeki büyük vatan müdâfaasını anlatan fotoğraf ve hatıraları sizin için bir araya getirdik. Hâfızalara "Çanakkale Geçilmez!" mührünü kazıtan iman kuvvetini ve vatan sevgisini, baştan sona kahramanlık ve ibret dolu bir çalışma olan bu eserimizde bulacaksınız.
Bilecik istasyonunda bir askeri tren harekete hazır idi. Kumandan Abdülkadir Kemali bir künye okudu:
- Mahmud oğlu Hüseyin, Söğüt?
Bir ses:
- Efendim! Mahmud oğlu Hüseyin benim. Söğüt Akgünlü'den.
Kumandan:
- Gel oğlum, seni annen görmek istiyor. Delikanlı vagondan atladı. Hazır ol vaziyetinde, sağ el selam ve ihtiram mevkiinde, Kumandan
Abdülkadir'in karşısında emre hazır idi. Beraberce yürüdüler. Muhterem validenin karşısında durdular. Hüseyin annesinin elini öptü. Zavallı valide, ciğer-paresini bir daha kokladı ve dedi ki:
- Oğlum Hüseyin! Dayın Şıpka'da, baban Dömeke'de, ağaların da sekiz ay evvel Çanakkale'de şehîd oldular. Bak, son yongam sensin! Minâreden ezan sesi kesilecekse, câminin kandilleri körlenecekse, sütlerim haram olsun; öl de köye dönme. Yolun Şıpka'ya uğrarsa, dayının ruhuna fâtiha okumayı unutma. Haydi oğul, Allâh yolunu açık etsin.
Hüseyin bu sözleri, kalbinin ahd ve vefâ derinliklerine gömdüğünü îmâ eden bir huşû ile dinlemişti. Annesini ve Kumandan Abdülkâdir'i selamladı, gitti.
Abdülkadir, bu büyük ruhlu kadınla yalnız kalmış idi, sordu:
- Valide, demek ki sizin soyun erkekleri hep şehid oldular öyle mi?
- Yalnız bizim soy değil oğul. Elli yıldır köylü mezarlığa delikanlı gömmedi. Dîn dursun da bırak, biz hep ölelim...
Çanakkale Cephesi'ndeki büyük vatan müdâfaasını anlatan fotoğraf ve hatıraları sizin için bir araya getirdik. Hâfızalara "Çanakkale Geçilmez!" mührünü kazıtan iman kuvvetini ve vatan sevgisini, baştan sona kahramanlık ve ibret dolu bir çalışma olan bu eserimizde bulacaksınız.
Bilecik istasyonunda bir askeri tren harekete hazır idi. Kumandan Abdülkadir Kemali bir künye okudu:
- Mahmud oğlu Hüseyin, Söğüt?
Bir ses:
- Efendim! Mahmud oğlu Hüseyin benim. Söğüt Akgünlü'den.
Kumandan:
- Gel oğlum, seni annen görmek istiyor. Delikanlı vagondan atladı. Hazır ol vaziyetinde, sağ el selam ve ihtiram mevkiinde, Kumandan
Abdülkadir'in karşısında emre hazır idi. Beraberce yürüdüler. Muhterem validenin karşısında durdular. Hüseyin annesinin elini öptü. Zavallı valide, ciğer-paresini bir daha kokladı ve dedi ki:
- Oğlum Hüseyin! Dayın Şıpka'da, baban Dömeke'de, ağaların da sekiz ay evvel Çanakkale'de şehîd oldular. Bak, son yongam sensin! Minâreden ezan sesi kesilecekse, câminin kandilleri körlenecekse, sütlerim haram olsun; öl de köye dönme. Yolun Şıpka'ya uğrarsa, dayının ruhuna fâtiha okumayı unutma. Haydi oğul, Allâh yolunu açık etsin.
Hüseyin bu sözleri, kalbinin ahd ve vefâ derinliklerine gömdüğünü îmâ eden bir huşû ile dinlemişti. Annesini ve Kumandan Abdülkâdir'i selamladı, gitti.
Abdülkadir, bu büyük ruhlu kadınla yalnız kalmış idi, sordu:
- Valide, demek ki sizin soyun erkekleri hep şehid oldular öyle mi?
- Yalnız bizim soy değil oğul. Elli yıldır köylü mezarlığa delikanlı gömmedi. Dîn dursun da bırak, biz hep ölelim...