28 Eylül - 3 Ekim 1916 tarihleri arasında İstanbul'da toplanan, 1332 Senesi İttihad ve Terakki Kongresi'nin, baş tarafında Merkez-i Umumi raporunun bulunduğu, 74 sayfalık kitapçığı, önceki yıl yapılan Ermeni Tehciri'nin savunusunu da içermektedir. Ben, bu kitabı kitabı ilk bastırdığım sırada, Türkiye'de Ermeni Sorunu şimdiki kadar sıcak bir konu değildi. Ermeni sorunu konusunda Türkçe yayınların büyük çoğunluğu son birkaç yılda çıkmıştır.
Bir yanda, Ermenistan'ın kuruluş efsaneleri arasında olan ve Ermeni diasporasının şiddetle vurguladığı "1915 Soykırımı", öte yandaysa, başka pek çok konuda Osmanlı geçmişine karşı redd-i miras eden Cumhuriyet yönetimlerinin hala devam eden 1915 olaylarının haklılığını savunma tutumu, öyle anlaşılıyor ki, daha uzun süre gündemimizde bir çatışma alanı olarak kalacaktır.
Ben, kendi payıma, 1948 Sözleşmesi'ndeki Soykırım tanımının fazla geniş olduğu kanısındayım. Bana göre, Soykırım'dan söz edebilmek için, Nazi Holocaust'undaki gibi, mağdurların aynı zamanda büsbütün masum ve mazlum olmaları gerekir. Oysa, Osmanlı Ermenilerinin 1915 öncesinde ve sonrasında böyle oldukları söylenemez. En azından, karşı kıyımlar yapmışlardır.
Parlamentoların ya da hükümetlerin "Soykırım"ı tanımaları ya da yadsımaları demagojiden öte bir anlam taşımaz. Sorunun tarihçilere bırakılması gerektiği savı da, bugün için çıkar yol değildir. Öncelikle, Ermenistan ile Türkiye arasındaki ekonomik, diplomatik ve kültürel ilişkiler normalleştirilmeli, ancak ondan sonra uluslararası tarih uzmanları, belgeler üzerinden çalışmalıdırlar.
Mete Tunçay
28 Eylül - 3 Ekim 1916 tarihleri arasında İstanbul'da toplanan, 1332 Senesi İttihad ve Terakki Kongresi'nin, baş tarafında Merkez-i Umumi raporunun bulunduğu, 74 sayfalık kitapçığı, önceki yıl yapılan Ermeni Tehciri'nin savunusunu da içermektedir. Ben, bu kitabı kitabı ilk bastırdığım sırada, Türkiye'de Ermeni Sorunu şimdiki kadar sıcak bir konu değildi. Ermeni sorunu konusunda Türkçe yayınların büyük çoğunluğu son birkaç yılda çıkmıştır.
Bir yanda, Ermenistan'ın kuruluş efsaneleri arasında olan ve Ermeni diasporasının şiddetle vurguladığı "1915 Soykırımı", öte yandaysa, başka pek çok konuda Osmanlı geçmişine karşı redd-i miras eden Cumhuriyet yönetimlerinin hala devam eden 1915 olaylarının haklılığını savunma tutumu, öyle anlaşılıyor ki, daha uzun süre gündemimizde bir çatışma alanı olarak kalacaktır.
Ben, kendi payıma, 1948 Sözleşmesi'ndeki Soykırım tanımının fazla geniş olduğu kanısındayım. Bana göre, Soykırım'dan söz edebilmek için, Nazi Holocaust'undaki gibi, mağdurların aynı zamanda büsbütün masum ve mazlum olmaları gerekir. Oysa, Osmanlı Ermenilerinin 1915 öncesinde ve sonrasında böyle oldukları söylenemez. En azından, karşı kıyımlar yapmışlardır.
Parlamentoların ya da hükümetlerin "Soykırım"ı tanımaları ya da yadsımaları demagojiden öte bir anlam taşımaz. Sorunun tarihçilere bırakılması gerektiği savı da, bugün için çıkar yol değildir. Öncelikle, Ermenistan ile Türkiye arasındaki ekonomik, diplomatik ve kültürel ilişkiler normalleştirilmeli, ancak ondan sonra uluslararası tarih uzmanları, belgeler üzerinden çalışmalıdırlar.
Mete Tunçay