Metropolit Hrisostomos sağ elini havaya kaldırarak arkasındaki coşkulu kalabalığı sakinleştirdikten sonra askerlere: Asker evlatlarım, Elen çocukları! Bu gün ecdat topraklarımızı yeniden fethetmekle, İsa'nın en büyük mucizesini göstermiş oluyorsunuz. Bu uğurda ne kadar Türk kanı döküp içerseniz o kadar sevap işlemiş olacaksınız. Bende bir bardak Türk kanı içmekle onlara karşı kin ve nefretimi teskin etmiş olacağım. Haydi buyurun , bütün azizler sizin arkanızda olacak. Atalarımızın toprakları sizleri bekliyor dedi ve ellerini birleştirerek dua etmeye başladı. Tüm askerler metropolitin duasına sessizce katıldılar. İzmir tarihi bir an yaşıyordu.
İzmir İşgal edilmeden bir gün önce, Nurettin Paşa ve Türk teşkilatçıları kurdukları birliklerle karşı koyup savunmaya geçilmesini istiyorlardı. İzmirliler Lisede yapılan heyecanlı konuşmalardan sonra Valiye çıktılar, Vali şunları söyledi: Bazı gafiller, İzmir'in Yunanlılar tarafından işgal edileceği tarzında şayialar çıkarmışlar. Yalandır. Tekzip edilir. Oysa bu haberin çıktığı gün Yunan gemileri İzmir Limanı'na demirlemişlerdi.
Sarıkışlaya giren Teğmen, muzaffer ve alaycı bir tavırla karşısında duran Osmanlı Paşası ve kurmay heyetine bakıyordu. Sağ elinde, İtalyan revolveri her an ateşe hazır vaziyette, sol elinde güneşte pırıl pırıl parlayan kılıcın kabzası vardı. Sol bacağının üzerine hafifçe yaslanarak anın keyfini çıkartmaya başladı. Kısa adımlarla Ali Nadir Paşanın yanına sokuldu. Elindeki tabancasını düzgünce kılıfına soktuktan sonra, sol eliyle paşanın elinden beyaz bayrağı aldı ve yere attı, sağ eliyle de olanca gücüyle paşanın sol yanağına bir tokat indirdi. Gülmeye başladı. İçinde yılların esaretini, köleliğinin dışa vurumu gibi bir patlama, aşağılanma, hakaret yumağı vardı. Çocukluklarından beri korkuttukları, nefret ettirdikleri Türklerin paşalarından biri karşısında duruyordu ve oldukça çaresizdi. Bu tarihi an her Yunan gencine nasip olabilir miydi? İkinci, üçüncü kez Ali Nadir Paşanın yüzünde patlayan tokatlar, Yunan milletinin, Türk Milletine tarih boyunca atmak isteyip de atamadığı tokadı temsil ediyordu sanki.
Yunan Alay Komutanı kendisini Garda bekleyen Manisa Mutasarrıfı Hüsnü Bey'in sunduğu ekmek ve tuzu kabul ederken, Manisa halkından kendilerine karşı herhangi bir direniş hareketi gelmeyeceğini anlamıştı. Hüsnü Bey'in sunduğu ekmek ve tuz, her şeyi anlatan bir armağandı çünkü. Emek ve alın terinin sembolü ekmek ve tuz. Hüsnü Bey sayesinde, onursuzca bir teslimiyetin ayaklar altına alınmış bir sembolü oluyordu. Albay Çakalos sol yanında Mutasarrıf Hüsnü Bey sağ yanında da Metropolit Yuvakim olmak üzere, caddenin iki yanına yol boyunca sıralanmış yerli Rum ve Ermenilerin alkışları ile ev ve işyerlerine çekilmiş Yunan bayrakları arasında atının üstünde bir fatih edasıyla kurulmuş bir halde Hükümet Konağı'na doğru ilerledi. Hükümet Konağı'na Yunan bayrağı çekilmiş durumdaydı.
Manisa teslimiyetinin tertipleyicileri Nakşıbendi tarikatı lideri Şeyh Esat, işgal döneminin Manisa valisi Giritli Hüsnüyadis (1922'de Yunanistan'a yerleşti ve Hristiyan oldu) ve onun kardeş çocuğu Menemen'de Yedek Subay Kubilay'ın başını bağ testeresiyle kesen Giritli Derviş Mehmet 'tir.
İzmir'e, Yunan İşgal Komutanlığı'na giderek, Bergama'da sözde Ermeni ve Yahudilerin katledileceği olasılığından söz ederek, Bergama'nın işgal edilmesini isteyen, Bergama'nın başına baykuş gibi konan iki mel'un kimdi?
6 Ekim 1920 - Şehrin içindeki askerlerin çok işi vardı. İznik'i on dört yerinden ateşe veriyorlardı. Hemen yardıma koştuk. Epeyce kibritimiz vardı. Daha sonra tepelik bir yere oturarak Roma'yı yakan Neron gibi gururlandık (Pliziyotis'in anıları)
28 Ekim 1920 - Öğlen Köprühisar'ı fırın gibi tüterken gördüm. Görüldüğü kadarıyla önce iyice yağmalanmış ve sonra yakılmıştı. Soğuk şiddetleniyordu. Nöbeti devraldım. Karanlık değildi. Çünkü Köprühisar elektrik gibi aydınlatıyordu. (Pliziyotis)
Yunanlılara karşı ilk düzenli direniş Ayvalık'ta oldu. Kaymakam Miralay Ali (Çetinkaya) Bey başarılı bir direniş eylemi başlattı.
Metropolit Hrisostomos sağ elini havaya kaldırarak arkasındaki coşkulu kalabalığı sakinleştirdikten sonra askerlere: Asker evlatlarım, Elen çocukları! Bu gün ecdat topraklarımızı yeniden fethetmekle, İsa'nın en büyük mucizesini göstermiş oluyorsunuz. Bu uğurda ne kadar Türk kanı döküp içerseniz o kadar sevap işlemiş olacaksınız. Bende bir bardak Türk kanı içmekle onlara karşı kin ve nefretimi teskin etmiş olacağım. Haydi buyurun , bütün azizler sizin arkanızda olacak. Atalarımızın toprakları sizleri bekliyor dedi ve ellerini birleştirerek dua etmeye başladı. Tüm askerler metropolitin duasına sessizce katıldılar. İzmir tarihi bir an yaşıyordu.
İzmir İşgal edilmeden bir gün önce, Nurettin Paşa ve Türk teşkilatçıları kurdukları birliklerle karşı koyup savunmaya geçilmesini istiyorlardı. İzmirliler Lisede yapılan heyecanlı konuşmalardan sonra Valiye çıktılar, Vali şunları söyledi: Bazı gafiller, İzmir'in Yunanlılar tarafından işgal edileceği tarzında şayialar çıkarmışlar. Yalandır. Tekzip edilir. Oysa bu haberin çıktığı gün Yunan gemileri İzmir Limanı'na demirlemişlerdi.
Sarıkışlaya giren Teğmen, muzaffer ve alaycı bir tavırla karşısında duran Osmanlı Paşası ve kurmay heyetine bakıyordu. Sağ elinde, İtalyan revolveri her an ateşe hazır vaziyette, sol elinde güneşte pırıl pırıl parlayan kılıcın kabzası vardı. Sol bacağının üzerine hafifçe yaslanarak anın keyfini çıkartmaya başladı. Kısa adımlarla Ali Nadir Paşanın yanına sokuldu. Elindeki tabancasını düzgünce kılıfına soktuktan sonra, sol eliyle paşanın elinden beyaz bayrağı aldı ve yere attı, sağ eliyle de olanca gücüyle paşanın sol yanağına bir tokat indirdi. Gülmeye başladı. İçinde yılların esaretini, köleliğinin dışa vurumu gibi bir patlama, aşağılanma, hakaret yumağı vardı. Çocukluklarından beri korkuttukları, nefret ettirdikleri Türklerin paşalarından biri karşısında duruyordu ve oldukça çaresizdi. Bu tarihi an her Yunan gencine nasip olabilir miydi? İkinci, üçüncü kez Ali Nadir Paşanın yüzünde patlayan tokatlar, Yunan milletinin, Türk Milletine tarih boyunca atmak isteyip de atamadığı tokadı temsil ediyordu sanki.
Yunan Alay Komutanı kendisini Garda bekleyen Manisa Mutasarrıfı Hüsnü Bey'in sunduğu ekmek ve tuzu kabul ederken, Manisa halkından kendilerine karşı herhangi bir direniş hareketi gelmeyeceğini anlamıştı. Hüsnü Bey'in sunduğu ekmek ve tuz, her şeyi anlatan bir armağandı çünkü. Emek ve alın terinin sembolü ekmek ve tuz. Hüsnü Bey sayesinde, onursuzca bir teslimiyetin ayaklar altına alınmış bir sembolü oluyordu. Albay Çakalos sol yanında Mutasarrıf Hüsnü Bey sağ yanında da Metropolit Yuvakim olmak üzere, caddenin iki yanına yol boyunca sıralanmış yerli Rum ve Ermenilerin alkışları ile ev ve işyerlerine çekilmiş Yunan bayrakları arasında atının üstünde bir fatih edasıyla kurulmuş bir halde Hükümet Konağı'na doğru ilerledi. Hükümet Konağı'na Yunan bayrağı çekilmiş durumdaydı.
Manisa teslimiyetinin tertipleyicileri Nakşıbendi tarikatı lideri Şeyh Esat, işgal döneminin Manisa valisi Giritli Hüsnüyadis (1922'de Yunanistan'a yerleşti ve Hristiyan oldu) ve onun kardeş çocuğu Menemen'de Yedek Subay Kubilay'ın başını bağ testeresiyle kesen Giritli Derviş Mehmet 'tir.
İzmir'e, Yunan İşgal Komutanlığı'na giderek, Bergama'da sözde Ermeni ve Yahudilerin katledileceği olasılığından söz ederek, Bergama'nın işgal edilmesini isteyen, Bergama'nın başına baykuş gibi konan iki mel'un kimdi?
6 Ekim 1920 - Şehrin içindeki askerlerin çok işi vardı. İznik'i on dört yerinden ateşe veriyorlardı. Hemen yardıma koştuk. Epeyce kibritimiz vardı. Daha sonra tepelik bir yere oturarak Roma'yı yakan Neron gibi gururlandık (Pliziyotis'in anıları)
28 Ekim 1920 - Öğlen Köprühisar'ı fırın gibi tüterken gördüm. Görüldüğü kadarıyla önce iyice yağmalanmış ve sonra yakılmıştı. Soğuk şiddetleniyordu. Nöbeti devraldım. Karanlık değildi. Çünkü Köprühisar elektrik gibi aydınlatıyordu. (Pliziyotis)
Yunanlılara karşı ilk düzenli direniş Ayvalık'ta oldu. Kaymakam Miralay Ali (Çetinkaya) Bey başarılı bir direniş eylemi başlattı.