Bir başkadır şehr-i âlemlerinde başlayıp da mevsimler geçtikçe çoğalan hisler...
Bir başkadır çakıl taşları arasında unutulan ve bir sonraki mevsim yeniden kavuşulan...
Ne doğduğunu, ne doyduğunu bilir insan. Mevsim geçişlerinde yıldızların aşağı doğru süzülüşü bir yana; ay başka, güneş başka doğup batar.
Gözlerse nerede olduğunu unutur bir an. İşte o an ya bir gün doğumu, ya bir gün batımı, ya bir yakamoz ânıdır, ya da çakıl taşları arasında birlikte sessiz ve usulca söylenen bir şarkının mısralarında Taşliman'dan Lunapark'a kadar elinde üç top dondurma ya da koshelva, hatta bir koçan süt mısır ile gidip dönülen ayak izleridir. Ne yorgunluktur ne de serzeniştir içteki tarifsiz hisler; olsa olsa hep bir tufan hüzündür sonbaharı hatırlatan...
Sonbahar, hüzne çeyrek kalan dakikalardır; ayrılıkları anımsatan, zamanı durdurmaya çalıştığımız, bitmemesi için dünlere sarılıp sarmaladığımız çınar yaprakları arasında, rüzgâr eşliğinde usulca kaldırımlara bıraktığımız...
Bir başkadır şehr-i âlemlerinde başlayıp da mevsimler geçtikçe çoğalan hisler...
Bir başkadır çakıl taşları arasında unutulan ve bir sonraki mevsim yeniden kavuşulan...
Ne doğduğunu, ne doyduğunu bilir insan. Mevsim geçişlerinde yıldızların aşağı doğru süzülüşü bir yana; ay başka, güneş başka doğup batar.
Gözlerse nerede olduğunu unutur bir an. İşte o an ya bir gün doğumu, ya bir gün batımı, ya bir yakamoz ânıdır, ya da çakıl taşları arasında birlikte sessiz ve usulca söylenen bir şarkının mısralarında Taşliman'dan Lunapark'a kadar elinde üç top dondurma ya da koshelva, hatta bir koçan süt mısır ile gidip dönülen ayak izleridir. Ne yorgunluktur ne de serzeniştir içteki tarifsiz hisler; olsa olsa hep bir tufan hüzündür sonbaharı hatırlatan...
Sonbahar, hüzne çeyrek kalan dakikalardır; ayrılıkları anımsatan, zamanı durdurmaya çalıştığımız, bitmemesi için dünlere sarılıp sarmaladığımız çınar yaprakları arasında, rüzgâr eşliğinde usulca kaldırımlara bıraktığımız...