Bir ülküye gönül vermenin yolu; herkes susarken konuşabilmek, herkes pusarken ayağa kalkabilmek, herkes boyun eğerken dik durabilmek, herkes pes ederken yeniden başlayabilmekten ve herkes terk edip giderken o topraklara kazık çakabilmekten geçer. Çünkü bir ülküye gönül vermenin yolu, hiçbir ümit ışığı yokken dahi, gücünün son katresine kadar çırpınmaya devam edebilmekten geçer.
Ne diyordu şair? “Neler yapmadık şu vatan için! Kimimiz öldük; kimimiz nutuk söyledik…” Ben de naçizane olarak yazdım, çırpındım... Vatan ve milletin bekası adına, kılıçtan daha keskin olan bir şeyi, yani kalemimi ve kelamımı kullanarak çırpındım. “Çırpınırdı Karadeniz, bakıp Türk'ün bayrağına…” diyen dizelerde anlatıldığı gibi, bizler de aynı Karadeniz gibi; onun kaygıları, onun özlemleri, onun beklentileri ve onun hasretleriyle aynı onun gibi çırpınıyoruz.
Hadi! Bir çırpınış da sizden olsun.
Bir ülküye gönül vermenin yolu; herkes susarken konuşabilmek, herkes pusarken ayağa kalkabilmek, herkes boyun eğerken dik durabilmek, herkes pes ederken yeniden başlayabilmekten ve herkes terk edip giderken o topraklara kazık çakabilmekten geçer. Çünkü bir ülküye gönül vermenin yolu, hiçbir ümit ışığı yokken dahi, gücünün son katresine kadar çırpınmaya devam edebilmekten geçer.
Ne diyordu şair? “Neler yapmadık şu vatan için! Kimimiz öldük; kimimiz nutuk söyledik…” Ben de naçizane olarak yazdım, çırpındım... Vatan ve milletin bekası adına, kılıçtan daha keskin olan bir şeyi, yani kalemimi ve kelamımı kullanarak çırpındım. “Çırpınırdı Karadeniz, bakıp Türk'ün bayrağına…” diyen dizelerde anlatıldığı gibi, bizler de aynı Karadeniz gibi; onun kaygıları, onun özlemleri, onun beklentileri ve onun hasretleriyle aynı onun gibi çırpınıyoruz.
Hadi! Bir çırpınış da sizden olsun.