Murat Belge'nin yıllar önce söylediği gibi Türkiye, çocukları karşısında suçlu bir toplumdur. Zira çocukluk dünyası üzerinden her fırsatta vicdanını temize çıkarmaya çalışsa da bu ülke, çocuklarını kızgın güneşin altında tarlalar, izbe atölyeler ve sokaklarda çalıştırmaya; onlara milli bayramlarda kan ve şehitlik kokan şiirler okutmaya hâlâ devam ediyor; onları sınavlarda yarış atına çeviriyor; dini mekânlarda soyut kavram ve değerlerle onların kafasını bulandırmayı sürdürüyor. Bu sorunlar yaşanırken medya, ülkemizin nüfusunun neredeyse üçte birini oluşturan çocuklarımıza yüzde beş gibi bir oranda temsiliyet hakkı tanımakta bir beis görmüyor. O temsil de çoğu zaman olumsuz haberler içinde gerçekleşiyor. Yere göğe sığdıramadığımız, şefkatimizi hiç eksik etmediğimiz, evlerimizde sözde baş tacı ettiğimiz çocuklarımızı aslında ne doğru düzgün eğitebiliyoruz ne de onlara gelecekte güvenli bir hayat sağlayacak şartları hazırlayabiliyoruz. Sorun şu: Çocuklarımıza nasıl davrandığımızın farkında mıyız? Onları sevdiğimiz doğru da onlar için yaşanabilir bir hayat kurmak için dişe dokunur bir şeyler yapabiliyor muyuz? Çocuk ve Demokrasi, bir dönem olarak çocukluğun ve çocukların sosyal tarihi içinde geçirdiği değişim ve dönüşümleri ele alırken, birçok bağlamda (eğitim, okullulaşma, oyun, oyuncak, çocuk hakları, okul forması vs) çocukların daha demokratik bir toplumda yaşayıp yaşamadıkları sorununa kafa yoruyor. Kitabın üzerine eğildiği asıl mesele, ilkçağlardan bu yana, bilhassa kapitalizmin ortaya çıkışıyla birlikte çocukların deneyimsiz, saf, bilgisiz, bilinçsiz denilerek yetişkinler dünyasından nasıl dışlandıkları, haklarından nasıl mahrum edildikleri, birçok bakımdan (pedagojik, işgücü, cinsel vs) nasıl sömürüldükleri, araçsallaştırılıp nesneleştirildikleridir. Çocuk ve Demokrasi'ye yazdığı önsözde Gündüz Vassaf, asıl meselenin çocukları anlamak değil, onlarla anlaşabilmek olduğunu söylüyor. Evet, çocuklar ne terbiye edilmesi gereken birer şeytan ne de korunacak birer melektir. Bu kitaptaki makalelerinde Kemal İnal, çocukluk konusunda akademik dünyada çok az ele alınan, belki de pek önemseyen birçok noktaya dikkat çekerek, çocuk ve çocukluğun aslında toplumun temel yapıtaşları olduğu gerçeğine parmak basıyor.
Murat Belge'nin yıllar önce söylediği gibi Türkiye, çocukları karşısında suçlu bir toplumdur. Zira çocukluk dünyası üzerinden her fırsatta vicdanını temize çıkarmaya çalışsa da bu ülke, çocuklarını kızgın güneşin altında tarlalar, izbe atölyeler ve sokaklarda çalıştırmaya; onlara milli bayramlarda kan ve şehitlik kokan şiirler okutmaya hâlâ devam ediyor; onları sınavlarda yarış atına çeviriyor; dini mekânlarda soyut kavram ve değerlerle onların kafasını bulandırmayı sürdürüyor. Bu sorunlar yaşanırken medya, ülkemizin nüfusunun neredeyse üçte birini oluşturan çocuklarımıza yüzde beş gibi bir oranda temsiliyet hakkı tanımakta bir beis görmüyor. O temsil de çoğu zaman olumsuz haberler içinde gerçekleşiyor. Yere göğe sığdıramadığımız, şefkatimizi hiç eksik etmediğimiz, evlerimizde sözde baş tacı ettiğimiz çocuklarımızı aslında ne doğru düzgün eğitebiliyoruz ne de onlara gelecekte güvenli bir hayat sağlayacak şartları hazırlayabiliyoruz. Sorun şu: Çocuklarımıza nasıl davrandığımızın farkında mıyız? Onları sevdiğimiz doğru da onlar için yaşanabilir bir hayat kurmak için dişe dokunur bir şeyler yapabiliyor muyuz? Çocuk ve Demokrasi, bir dönem olarak çocukluğun ve çocukların sosyal tarihi içinde geçirdiği değişim ve dönüşümleri ele alırken, birçok bağlamda (eğitim, okullulaşma, oyun, oyuncak, çocuk hakları, okul forması vs) çocukların daha demokratik bir toplumda yaşayıp yaşamadıkları sorununa kafa yoruyor. Kitabın üzerine eğildiği asıl mesele, ilkçağlardan bu yana, bilhassa kapitalizmin ortaya çıkışıyla birlikte çocukların deneyimsiz, saf, bilgisiz, bilinçsiz denilerek yetişkinler dünyasından nasıl dışlandıkları, haklarından nasıl mahrum edildikleri, birçok bakımdan (pedagojik, işgücü, cinsel vs) nasıl sömürüldükleri, araçsallaştırılıp nesneleştirildikleridir. Çocuk ve Demokrasi'ye yazdığı önsözde Gündüz Vassaf, asıl meselenin çocukları anlamak değil, onlarla anlaşabilmek olduğunu söylüyor. Evet, çocuklar ne terbiye edilmesi gereken birer şeytan ne de korunacak birer melektir. Bu kitaptaki makalelerinde Kemal İnal, çocukluk konusunda akademik dünyada çok az ele alınan, belki de pek önemseyen birçok noktaya dikkat çekerek, çocuk ve çocukluğun aslında toplumun temel yapıtaşları olduğu gerçeğine parmak basıyor.