Musa arada bir avcuyla beyaz toz serperdi ateşin üzerine. İşte o anlarda alevler öfkeyle tavana vurur, bembeyaz bir duman kaplardı ortalığı. Beyaz tozdu belki de onlarca seyirciyi çeken. İşlik hem camiye hem de okula yakındı. Musa, yardımcı sıkıntısı da seyirci sıkıntısı da çekmezdi. Kalaycı musa
İlçeye geldiğimde gün ışıyordu. Film platosuna benzettiğim Gemerek, biraz daha büyümüş, sevimsizliği biraz daha artmıştı. Bağı bahçesi olmayan bir yerdi burası. Bozkırın ortasına dökülmüş tonlarca beton. Anahtar
Annemin, dayımın, amcamın, Hacı Mustafa'nın ‘Gavur!' dediklerinden biriydi Mişa. Aramızdaki yol günahlarla, yasaklarla örtülüydü. Adımı söylesem... her şey bir anda değişecekmiş gibi geliyordu bana. Ötesini düşünmek bile istemiyordum. Leylak Kokusu
Adı bir kavram gibi yer etmişti bende, ‘Eşref'; küçük adam, cüce demekti. Benim için dünyanın tüm küçük adamları ‘Eşref'ti.' Dedemle ilçeden döndüğümüz birgün barakasının önünde gezinirken gördüm onu. Eşref
Eskilik kokuyor. Kıyıda köşede kalmış, geçmişin çöpleri, birer kıymetli eşya gibi göze çarpıyor. Şu salça tenekesi. Dişleri kırılmış kemik tarak. Hürriyet'ten kese kağıdı. Cam şırınga. Köşedeki pembe çorap teki. Onundur, diye alıp baksam mı? Karanlık'tan ötede
Burcu Hanım'a teşekkür edip salona doğru yürüdüm. Her adımda, üç gecedir gördüğüm kâbusun bir karesi canlanıyordu gözümde. Kapının arkasındaki kişiyi görecek olmanın heyecanı her şeyin üzerindeydi. Geceler boyu kabusum olan kareler, koridorun duvarlarını süsleyen birer tabloya dönüşmüştü. Beklerken
Musa arada bir avcuyla beyaz toz serperdi ateşin üzerine. İşte o anlarda alevler öfkeyle tavana vurur, bembeyaz bir duman kaplardı ortalığı. Beyaz tozdu belki de onlarca seyirciyi çeken. İşlik hem camiye hem de okula yakındı. Musa, yardımcı sıkıntısı da seyirci sıkıntısı da çekmezdi. Kalaycı musa
İlçeye geldiğimde gün ışıyordu. Film platosuna benzettiğim Gemerek, biraz daha büyümüş, sevimsizliği biraz daha artmıştı. Bağı bahçesi olmayan bir yerdi burası. Bozkırın ortasına dökülmüş tonlarca beton. Anahtar
Annemin, dayımın, amcamın, Hacı Mustafa'nın ‘Gavur!' dediklerinden biriydi Mişa. Aramızdaki yol günahlarla, yasaklarla örtülüydü. Adımı söylesem... her şey bir anda değişecekmiş gibi geliyordu bana. Ötesini düşünmek bile istemiyordum. Leylak Kokusu
Adı bir kavram gibi yer etmişti bende, ‘Eşref'; küçük adam, cüce demekti. Benim için dünyanın tüm küçük adamları ‘Eşref'ti.' Dedemle ilçeden döndüğümüz birgün barakasının önünde gezinirken gördüm onu. Eşref
Eskilik kokuyor. Kıyıda köşede kalmış, geçmişin çöpleri, birer kıymetli eşya gibi göze çarpıyor. Şu salça tenekesi. Dişleri kırılmış kemik tarak. Hürriyet'ten kese kağıdı. Cam şırınga. Köşedeki pembe çorap teki. Onundur, diye alıp baksam mı? Karanlık'tan ötede
Burcu Hanım'a teşekkür edip salona doğru yürüdüm. Her adımda, üç gecedir gördüğüm kâbusun bir karesi canlanıyordu gözümde. Kapının arkasındaki kişiyi görecek olmanın heyecanı her şeyin üzerindeydi. Geceler boyu kabusum olan kareler, koridorun duvarlarını süsleyen birer tabloya dönüşmüştü. Beklerken