Dağınık Meseller, hayatın eğlenceli yanlarına odaklanan ama bütün bunların içinde karanlık, hüzünlü ve şiirsel tarafları da ıskalamayan hikâyelerden oluşuyor. Zihnimizde gezinen ve çoğu zaman birbirine teğellenen küçük masallar ve meseller gibi.
Gerek abilerimiz, gerekse gençlerimiz keramet sahibi, hikmetli, üstün vasıflar taşıyan, önsezileri güçlü kişilerdi.
At yarışlarıyla ilgilenmeyi yaşama biçimine dönüştüren Bilal Abi'nin çalışma saatleri korsan taksicilik yaptığı için pek belli olmadığından, hafta sonu koşularının yapıldığı bir pazar günü yine öğlen uykusuna yatıp kalkmış, kavurucu yaz güneşinden kaçıp gölgelik cami duvarının dibinde oturduğumuz bir anda yanımıza gelip gözlerini ovuştura ovuştura, “İkinci ayakta Gülbatur gelecek!” demişti.
Dediğine göre, rüyasında Veliefendi'deki yarış pistini, atların ikinci ayaktaki koşu anını ve finişi dakikası dakikasına izlemişti. Yarı uykulu bir halde gözlerini açmaya çalışarak, dudaklarında alaycı bir tebessüm ve kendinden emin bir ses tonuyla, “Görün bak, ikinci ayakta Gülbatur,” demişti, “Gülbatur!”
Hepimiz gülmüştük; dalga geçiyor sanmıştık; ama koşu yapılmış ve ikinci ayakta gerçekten de Gülbatur gelmişti!
Dağınık Meseller, hayatın eğlenceli yanlarına odaklanan ama bütün bunların içinde karanlık, hüzünlü ve şiirsel tarafları da ıskalamayan hikâyelerden oluşuyor. Zihnimizde gezinen ve çoğu zaman birbirine teğellenen küçük masallar ve meseller gibi.
Gerek abilerimiz, gerekse gençlerimiz keramet sahibi, hikmetli, üstün vasıflar taşıyan, önsezileri güçlü kişilerdi.
At yarışlarıyla ilgilenmeyi yaşama biçimine dönüştüren Bilal Abi'nin çalışma saatleri korsan taksicilik yaptığı için pek belli olmadığından, hafta sonu koşularının yapıldığı bir pazar günü yine öğlen uykusuna yatıp kalkmış, kavurucu yaz güneşinden kaçıp gölgelik cami duvarının dibinde oturduğumuz bir anda yanımıza gelip gözlerini ovuştura ovuştura, “İkinci ayakta Gülbatur gelecek!” demişti.
Dediğine göre, rüyasında Veliefendi'deki yarış pistini, atların ikinci ayaktaki koşu anını ve finişi dakikası dakikasına izlemişti. Yarı uykulu bir halde gözlerini açmaya çalışarak, dudaklarında alaycı bir tebessüm ve kendinden emin bir ses tonuyla, “Görün bak, ikinci ayakta Gülbatur,” demişti, “Gülbatur!”
Hepimiz gülmüştük; dalga geçiyor sanmıştık; ama koşu yapılmış ve ikinci ayakta gerçekten de Gülbatur gelmişti!