“...İç savaşlarımız sırasında kardeşimle birlikte yola çıktığımız bir gün kibar davranışlı bir baya rastladık. Bizim hasımlarımızdan yanaymış, ama ben bilmiyordum; çünkü kendini olmadığı gibi gösteriyordu. Bu savaşların en kötü yanı bu işte: Düşmanınızla aranızda dil, kılık kıyafet ayrılığı olmadığı, aynı yasalar, aynı töreler, aynı hava içinde yetişmiş bulunduğunuz için öyle karışır ki her şey, yanılmaları, çatışmaları önlemek kolay olmaz. Bu yüzden tanınmadığım yerde kendi birliklerimize rastlamaktan bile korkardım, sorgu suale, daha da kötüsüne uğrayabilirim diye. Uğradığım da olmuştu eskiden: Böylesi bir karışıklık yüzünden adamlarımı, atlarımı yitirdim; hizmetimde çalışan soylu bir İtalyan çocuğunu da alçakça öldürdüler özenle büyüttüğüm bu İtalyan'la büyük umutlarla dolu güzelim bir çocukluk söndü gitti. Kardeşimle rastladığımız yolcuya gelince, adam öyle şaşkınca bir korku içindeydi ki, yolda atlılara rastladıkça, kralı tutan şehirlerden geçtikçe öyle beti benzi soluyordu ki, sonunda bunların vicdan rahatsızlığından geldiğini anladım. Öyle geliyordu ki bu zavallı adama, yüzündeki maske ve kazağındaki haçlar arasından yüreğindeki gizli niyetleri okuyacaklar. Vicdanın zorlaması böylesine şaşırtıcı bir şeydir!...”
“...İç savaşlarımız sırasında kardeşimle birlikte yola çıktığımız bir gün kibar davranışlı bir baya rastladık. Bizim hasımlarımızdan yanaymış, ama ben bilmiyordum; çünkü kendini olmadığı gibi gösteriyordu. Bu savaşların en kötü yanı bu işte: Düşmanınızla aranızda dil, kılık kıyafet ayrılığı olmadığı, aynı yasalar, aynı töreler, aynı hava içinde yetişmiş bulunduğunuz için öyle karışır ki her şey, yanılmaları, çatışmaları önlemek kolay olmaz. Bu yüzden tanınmadığım yerde kendi birliklerimize rastlamaktan bile korkardım, sorgu suale, daha da kötüsüne uğrayabilirim diye. Uğradığım da olmuştu eskiden: Böylesi bir karışıklık yüzünden adamlarımı, atlarımı yitirdim; hizmetimde çalışan soylu bir İtalyan çocuğunu da alçakça öldürdüler özenle büyüttüğüm bu İtalyan'la büyük umutlarla dolu güzelim bir çocukluk söndü gitti. Kardeşimle rastladığımız yolcuya gelince, adam öyle şaşkınca bir korku içindeydi ki, yolda atlılara rastladıkça, kralı tutan şehirlerden geçtikçe öyle beti benzi soluyordu ki, sonunda bunların vicdan rahatsızlığından geldiğini anladım. Öyle geliyordu ki bu zavallı adama, yüzündeki maske ve kazağındaki haçlar arasından yüreğindeki gizli niyetleri okuyacaklar. Vicdanın zorlaması böylesine şaşırtıcı bir şeydir!...”