Tasavvuf tarihinin ilk dönemlerinden itibaren üzerinde önemle durulmuş konuların başında, hiç şüphesiz “edep“ yer alır. Esasen sufiler, tasavvufun edepten ibaret olduğunu her fırsatta dile getirmiş ve “Edep ya Hu!“ sözünü düstur kabul etmişlerdir. Bu bağlamda hayatın her alanında ve anında edebi gözetme, tasavvufa çok geniş bir uygulama alanı bulmuş; tarikatlar döneminde bu, “adab“, “erkan“ ve “usul“ kavramlarıyla ifade edilmiştir. Gönlün edeple süslenmesi davranışların, ibadetlerin edeple donatılması tasavvufun olmazsa olmaz hususlarından olduğu için müridlere/dervişlere yol gösteren “adabü'l-müridin“ (müritlerin edepleri) tarzında eserler kaleme alınmıştır.
Tasavvuf tarihinin ilk dönemlerinden itibaren üzerinde önemle durulmuş konuların başında, hiç şüphesiz “edep“ yer alır. Esasen sufiler, tasavvufun edepten ibaret olduğunu her fırsatta dile getirmiş ve “Edep ya Hu!“ sözünü düstur kabul etmişlerdir. Bu bağlamda hayatın her alanında ve anında edebi gözetme, tasavvufa çok geniş bir uygulama alanı bulmuş; tarikatlar döneminde bu, “adab“, “erkan“ ve “usul“ kavramlarıyla ifade edilmiştir. Gönlün edeple süslenmesi davranışların, ibadetlerin edeple donatılması tasavvufun olmazsa olmaz hususlarından olduğu için müridlere/dervişlere yol gösteren “adabü'l-müridin“ (müritlerin edepleri) tarzında eserler kaleme alınmıştır.