Bir ders kitabı her yeni basıda yeni bilgilerle güçlendirilmelidir. Bu yapıldığında öğrencinin güncel konular hakkında kanaat ve bilgi sahibi olmaları kolaylaşır. Elinizdeki basıda da bu gayret hissedilecektir. Her ne kadar devletler hukuku iç hukuk kurallarına göre farklı özelliklere sahip olsa da barışçı ilişkilerde bir ölçüde uyulduğu söylenebilir.
Yanı başımızda birçok güçlü devletin Birleşmiş Milletler ilkelerine aykırı olarak devletlerin sınırlarını değiştirme gayreti içinde olmaları ve buralarda yaşanan insani buhranların günlük hayatımızın bir parçası haline gelmesi devletler arası hukuk kurallarına olan ihtiyacı bir kat daha arttırmaktadır.
Bütün dikkatimizi Ülkemizin içeride yaşadığı sorunlara yoğunlaştırmak dış dünyada gerçekleşen olaylara ilgisiz kalmamıza yol açmamalıdır. Türkiye'nin tarihsel misyonu birçok devletin ısrarlı takiplerinin hiç de sürpriz sayılmayacağın göstermektedir. Ermeni diasporasının en son 2016'da Almanya'da elde ettiği siyasi başarı gençlerimizin ulusal davalar hakkında doğru bilgilenmelerinin önemini bir kat daha arttırmıştır.
Uluslararası Adalet Divanının 2015'te verdiği Hırvatistan/Sırbistan kararı diasporanın öne sürdüğü hemen bütün tezleri bu dava üzerinden çürütmüştür. Elinizdeki yeni basıda bu karar hakkında farklı bölümlerde ayrıntılı bilgiler verilmiştir. Ulusal davaların başarıyla savunulması yurttaşların özellikle de gençlerin konu hakkında yeterli bilgiye sahip olmalarını zorunlu kılmaktadır. Eserimizin bu konuda Türkçe öğretide önemli bir konuma sahip olduğunu ifade etmeliyim. Üzerine düşeni yapmayıp üçüncü tarafları başarısızlık gerekçesi olarak nitelemek, Ortadoğu aydınlarının kolaycılığı, önemli bir sorundur ve bu genel algı ile yüzleşmemek ciddi bir eksikliktir. Bunu sadece kendi coğrafyamız bakımından birçok çevre ülkeler için ifade etmek de yanlış olmayacaktır. Meselenin özünü bilmemek hem siyasetçiler hem de bürokrasi ve diğer ulusal dinamikler açısından konunun doğru ortaya konmasında zafiyetlere yol açar. Bu zafiyetleri aşmak için gerçekten bilgi ve birikim sahibi olmak gerekir. Bu amaca matuf olarak Türkiye'nin önüne sürekli sürülen diaspora iddialarının gerçek olup olmadığı bağlamında doğru bilgilenmeyi sağlamaya yardım edecek yeni bilgiler öğrencilerimizin istifadesine sunulmaktadır.
Uluslararası Adalet Divanı kararında dile getirilen sürgün ve Bosna Savaşı sırasında yaşananlarla ilgili yorumlar gerçekten çok iyi tahlil edilmelidir. Biz bu karar ile ilgili üzerimize düşeni yaptık ve Uluslararası Hukuk Boyutuyla 1915 Olayları adlı kollektif eserimizde kararın tam metin çevirisini Türkçeleştirdik. Buna karşılık kamu bürokrasisinin 2015 yılı içinde yayınlanan ve Türkiye'nin hukuksal tezlerini bilimsel bir bakış açısıyla ortaya koyan birçok eserle ilgilenmeye vakit ayırıp ayırmadığı konusunda fikir yürütmek istemiyorum. Ulusal geleceğimizi sağlam temeller üzerine inşa etmek ancak bilgi toplumu duyarlılığı ve gerçekliğini dikkate almakla mümkün olabilir. Bu bağlamda devletler hukukundaki güncel gelişmelerin yakından izlenmesi daha aktif bir konuma geçmek, çocuklarımıza olan borcumuzu hakkıyla ödemenin bir gereğidir.
Beşevler -Ankara
8 Ekim 2016
Elinizdeki eser hukuk fakülteleri ve uluslararası ilişkiler bölümü öğrencilerine yönelik hazırlanmış bir devletler hukuku ders kitabıdır. Ancak bu çalışma Türk kamuoyunun güncel olarak takip ettiği bir konuda derinlemesine bilgiler ihtiva etmekle, farklı bir ders kitabı olarak adlandırılmayı hak etmektedir. Türkiye'yi yakından ilgilendiren birçok önemli uluslararası sorun var. Bunlardan belki de en önemlisi Türk kamuoyunda açıkça tartışılmayan veya tek taraflı tartışılan, özel mülkiyet hakkı ihlal iddialarının devletler hukuku açısından ne anlama geldiğidir. Yabancıların mülkiyet hakkı ile devletin vatandaşının mülkiyet hakkının iki ayrı hukuksal kategori oluşturur Bu çalışmada özel mülkiyet, ikinci kategoriye odaklanarak ele alınmıştır.
Daha özel olarak ayrıntıya girmek gerekirse; 1915'te Ermenilerin zorunlu iskânı sonrası geride kalan mülklerin durumu genellikle ya yadsıyıcı bir tavırla ya da tümüyle Türkiye'yi mahkûm edici bir yaklaşımla ele alınmıştır. Oysa doğrusu bu olayın, cereyan ettiği dönemin uluslararası hukuk normları çerçevesinde değerlendirilmesidir. Her makul hukukçu bunu teslim eder.
Gazetecilerin konuya ilişkin yazıları genellikle yüzeysel bilgilere dayanır. Türkiye'de bile Ermeni Diasporasının uzun yıllarda oluşturduğu yazılı ve görsel propagandanın etkisi hiç de sürpriz değildir. Her konuda malumat sahibi, tarih konusunda iddialı sözler sarf eden ama tarihten habersiz, dikkat çekmek için moda cümlelerle gündeme gelmeye çalışan yazarları bir yana bırakıyorum. Onlar 2015'te Uluslararası Adalet Divanının Hırvatistan/Sırbistan kararında Ermeni Diasporasının tezlerinin bu davadaki tıpa tıp uyan hatta daha ağır olaylarda hukuken çöpe gittiğini öğrenmek için henüz okumaya fırsat bulamamış olabilirler.
Bir bilim insanı olarak yığınları memnun etmek diye bir kaygım hiçbir zaman olmadı. Her zaman bilimsel doğruları ve vicdani muhasebemi ölçü almaya çalıştım. Bu eserde de aynı anlayış egemendir. Okuyucuların objektif bilgi sahibi olmalarını sağlamak, aydınların ve bilim insanlarının en temel görevidir. Bu görevi toplumun geleceği için yerine getirmek bizim bu günlere erişmemiz için hayatlarını feda eden ecdat karşısında küçücük bir çabadır.
Prof. Dr. İlyas Doğan
Bir ders kitabı her yeni basıda yeni bilgilerle güçlendirilmelidir. Bu yapıldığında öğrencinin güncel konular hakkında kanaat ve bilgi sahibi olmaları kolaylaşır. Elinizdeki basıda da bu gayret hissedilecektir. Her ne kadar devletler hukuku iç hukuk kurallarına göre farklı özelliklere sahip olsa da barışçı ilişkilerde bir ölçüde uyulduğu söylenebilir.
Yanı başımızda birçok güçlü devletin Birleşmiş Milletler ilkelerine aykırı olarak devletlerin sınırlarını değiştirme gayreti içinde olmaları ve buralarda yaşanan insani buhranların günlük hayatımızın bir parçası haline gelmesi devletler arası hukuk kurallarına olan ihtiyacı bir kat daha arttırmaktadır.
Bütün dikkatimizi Ülkemizin içeride yaşadığı sorunlara yoğunlaştırmak dış dünyada gerçekleşen olaylara ilgisiz kalmamıza yol açmamalıdır. Türkiye'nin tarihsel misyonu birçok devletin ısrarlı takiplerinin hiç de sürpriz sayılmayacağın göstermektedir. Ermeni diasporasının en son 2016'da Almanya'da elde ettiği siyasi başarı gençlerimizin ulusal davalar hakkında doğru bilgilenmelerinin önemini bir kat daha arttırmıştır.
Uluslararası Adalet Divanının 2015'te verdiği Hırvatistan/Sırbistan kararı diasporanın öne sürdüğü hemen bütün tezleri bu dava üzerinden çürütmüştür. Elinizdeki yeni basıda bu karar hakkında farklı bölümlerde ayrıntılı bilgiler verilmiştir. Ulusal davaların başarıyla savunulması yurttaşların özellikle de gençlerin konu hakkında yeterli bilgiye sahip olmalarını zorunlu kılmaktadır. Eserimizin bu konuda Türkçe öğretide önemli bir konuma sahip olduğunu ifade etmeliyim. Üzerine düşeni yapmayıp üçüncü tarafları başarısızlık gerekçesi olarak nitelemek, Ortadoğu aydınlarının kolaycılığı, önemli bir sorundur ve bu genel algı ile yüzleşmemek ciddi bir eksikliktir. Bunu sadece kendi coğrafyamız bakımından birçok çevre ülkeler için ifade etmek de yanlış olmayacaktır. Meselenin özünü bilmemek hem siyasetçiler hem de bürokrasi ve diğer ulusal dinamikler açısından konunun doğru ortaya konmasında zafiyetlere yol açar. Bu zafiyetleri aşmak için gerçekten bilgi ve birikim sahibi olmak gerekir. Bu amaca matuf olarak Türkiye'nin önüne sürekli sürülen diaspora iddialarının gerçek olup olmadığı bağlamında doğru bilgilenmeyi sağlamaya yardım edecek yeni bilgiler öğrencilerimizin istifadesine sunulmaktadır.
Uluslararası Adalet Divanı kararında dile getirilen sürgün ve Bosna Savaşı sırasında yaşananlarla ilgili yorumlar gerçekten çok iyi tahlil edilmelidir. Biz bu karar ile ilgili üzerimize düşeni yaptık ve Uluslararası Hukuk Boyutuyla 1915 Olayları adlı kollektif eserimizde kararın tam metin çevirisini Türkçeleştirdik. Buna karşılık kamu bürokrasisinin 2015 yılı içinde yayınlanan ve Türkiye'nin hukuksal tezlerini bilimsel bir bakış açısıyla ortaya koyan birçok eserle ilgilenmeye vakit ayırıp ayırmadığı konusunda fikir yürütmek istemiyorum. Ulusal geleceğimizi sağlam temeller üzerine inşa etmek ancak bilgi toplumu duyarlılığı ve gerçekliğini dikkate almakla mümkün olabilir. Bu bağlamda devletler hukukundaki güncel gelişmelerin yakından izlenmesi daha aktif bir konuma geçmek, çocuklarımıza olan borcumuzu hakkıyla ödemenin bir gereğidir.
Beşevler -Ankara
8 Ekim 2016
Elinizdeki eser hukuk fakülteleri ve uluslararası ilişkiler bölümü öğrencilerine yönelik hazırlanmış bir devletler hukuku ders kitabıdır. Ancak bu çalışma Türk kamuoyunun güncel olarak takip ettiği bir konuda derinlemesine bilgiler ihtiva etmekle, farklı bir ders kitabı olarak adlandırılmayı hak etmektedir. Türkiye'yi yakından ilgilendiren birçok önemli uluslararası sorun var. Bunlardan belki de en önemlisi Türk kamuoyunda açıkça tartışılmayan veya tek taraflı tartışılan, özel mülkiyet hakkı ihlal iddialarının devletler hukuku açısından ne anlama geldiğidir. Yabancıların mülkiyet hakkı ile devletin vatandaşının mülkiyet hakkının iki ayrı hukuksal kategori oluşturur Bu çalışmada özel mülkiyet, ikinci kategoriye odaklanarak ele alınmıştır.
Daha özel olarak ayrıntıya girmek gerekirse; 1915'te Ermenilerin zorunlu iskânı sonrası geride kalan mülklerin durumu genellikle ya yadsıyıcı bir tavırla ya da tümüyle Türkiye'yi mahkûm edici bir yaklaşımla ele alınmıştır. Oysa doğrusu bu olayın, cereyan ettiği dönemin uluslararası hukuk normları çerçevesinde değerlendirilmesidir. Her makul hukukçu bunu teslim eder.
Gazetecilerin konuya ilişkin yazıları genellikle yüzeysel bilgilere dayanır. Türkiye'de bile Ermeni Diasporasının uzun yıllarda oluşturduğu yazılı ve görsel propagandanın etkisi hiç de sürpriz değildir. Her konuda malumat sahibi, tarih konusunda iddialı sözler sarf eden ama tarihten habersiz, dikkat çekmek için moda cümlelerle gündeme gelmeye çalışan yazarları bir yana bırakıyorum. Onlar 2015'te Uluslararası Adalet Divanının Hırvatistan/Sırbistan kararında Ermeni Diasporasının tezlerinin bu davadaki tıpa tıp uyan hatta daha ağır olaylarda hukuken çöpe gittiğini öğrenmek için henüz okumaya fırsat bulamamış olabilirler.
Bir bilim insanı olarak yığınları memnun etmek diye bir kaygım hiçbir zaman olmadı. Her zaman bilimsel doğruları ve vicdani muhasebemi ölçü almaya çalıştım. Bu eserde de aynı anlayış egemendir. Okuyucuların objektif bilgi sahibi olmalarını sağlamak, aydınların ve bilim insanlarının en temel görevidir. Bu görevi toplumun geleceği için yerine getirmek bizim bu günlere erişmemiz için hayatlarını feda eden ecdat karşısında küçücük bir çabadır.
Prof. Dr. İlyas Doğan