Ulus-devletlerin doğuşu öncesinde köklü dönüştürücü süreçler veya moral bir ideal olarak nitelenen toplumsal devrimlerin meydana gelmesi mümkün değildi.
Siyasetten, dinin dışlanması ve kendi saygınlığı ile dindışı bir alanın doğuşu, devrim olgusu için vazgeçilmezdir. Modern devrimler, 18. yüzyılın sonundaki Amerikan ve Fransız devrimleri devrimleri ile tarihin akışında aniden meydana gelmiş olan ve önceden hiç bilinmeyen yeni örneklerdi. Toplumsal devirmeye yönelik geçmişteki girişimler,neredeyse her zamam ya açıkça binyılcı idiler ya da yine açıkça geçmişteki ideal bir düzenin restorasyonuna uğraşmışlardı. Yeni bir düzenin gerçekliğinin güvencesi,esasen onun dini olmasındaydı. Mantığında dini olmayan herhangi bir (düzen) değiştirici girişim ise yenilikçi değil, muhafazakârdı.
İnsanlar, şiddete başvururlar. Bazen, bu şiddet bir suç olarak belirir. Bu şiddet, ilgilendiğimiz şiddet değildir. Burada anılan şiddet, önceki bütün araçlar tüketildikten sonra adalet hakkını savunmak için başvurulan araçtır. Gerçek bir devrim, ne bir suç ne bir cinnettir: Her şey başarısız kaldığında, sistemi değiştirmek için şiddetin benimsenmesidir. Şiddetin bu biçimi, belki tuhaf görülse de, aslında akıl ve adalete olan bağlılıktır. Bütün devrimci davranış şiddetlidir, ama her şiddetli davranış devrimci değildir. Şiddet, bir devrim için gerekli koşul olsa bile, yeterli bir koşul değildir. Bir şiddetin devrimci olarak nitelendirilebilmesi için merkezîleşmiş olması zorunludur. Siyasî ve idarî iktidarın merkezî organlarına saldırmak ve onları yenmek zorundadır.
Ulus-devletlerin doğuşu öncesinde köklü dönüştürücü süreçler veya moral bir ideal olarak nitelenen toplumsal devrimlerin meydana gelmesi mümkün değildi.
Siyasetten, dinin dışlanması ve kendi saygınlığı ile dindışı bir alanın doğuşu, devrim olgusu için vazgeçilmezdir. Modern devrimler, 18. yüzyılın sonundaki Amerikan ve Fransız devrimleri devrimleri ile tarihin akışında aniden meydana gelmiş olan ve önceden hiç bilinmeyen yeni örneklerdi. Toplumsal devirmeye yönelik geçmişteki girişimler,neredeyse her zamam ya açıkça binyılcı idiler ya da yine açıkça geçmişteki ideal bir düzenin restorasyonuna uğraşmışlardı. Yeni bir düzenin gerçekliğinin güvencesi,esasen onun dini olmasındaydı. Mantığında dini olmayan herhangi bir (düzen) değiştirici girişim ise yenilikçi değil, muhafazakârdı.
İnsanlar, şiddete başvururlar. Bazen, bu şiddet bir suç olarak belirir. Bu şiddet, ilgilendiğimiz şiddet değildir. Burada anılan şiddet, önceki bütün araçlar tüketildikten sonra adalet hakkını savunmak için başvurulan araçtır. Gerçek bir devrim, ne bir suç ne bir cinnettir: Her şey başarısız kaldığında, sistemi değiştirmek için şiddetin benimsenmesidir. Şiddetin bu biçimi, belki tuhaf görülse de, aslında akıl ve adalete olan bağlılıktır. Bütün devrimci davranış şiddetlidir, ama her şiddetli davranış devrimci değildir. Şiddet, bir devrim için gerekli koşul olsa bile, yeterli bir koşul değildir. Bir şiddetin devrimci olarak nitelendirilebilmesi için merkezîleşmiş olması zorunludur. Siyasî ve idarî iktidarın merkezî organlarına saldırmak ve onları yenmek zorundadır.