1950li yılların Kahiresinde geçen bu hikaye gençliğinde şiirle de uğraşan ateşli bir devrimcinin zengin ve ünlü bir avukat olarak orta yaşlara geldiğinde içine sürüklendiği psikolojik bunalımı ele alıyor.
Hastalık olarak gördüğü bunalımıyla mücadele ederken işini ve ailesini ihmal eden Ömer el Hamzavi bir süre çeşitli aşk oyunlarıyla oyalanmaya ve güya kendini tedavi etmeye çalışsa da aslında her şeye, hatta kendine bile yabancılaşmanın dipsiz kuyusunda boğulmak üzeredir. Bu arada tutuklanan ve onu ele vermeyen eski devrimci arkadaşı Osman Halil yirmi yıl sonra serbest kalınca yüzleşmek zorunda olduğu sorunları iyice artan Ömerin bunalımı daha da derinleşecektir.
Her zamanki güçlü tasvirleriyle okurunu Ömerin iç dünyasına götüren Necip Mahfuz, bu arada Nasırın 1952 Devriminin ardından Mısırın gerçekçilik ve idealizm, bilim ve sanat arasındaki çatışmalar içinden kendine uygun bir yol arayışını da etkili bir şekilde sergiliyor. Arap dünyasının en büyük romancısı, yabancılaşmaya karşı umutsuz, hatta çaresiz ama tutkulu bir feryadı dile getiriyor.
1950li yılların Kahiresinde geçen bu hikaye gençliğinde şiirle de uğraşan ateşli bir devrimcinin zengin ve ünlü bir avukat olarak orta yaşlara geldiğinde içine sürüklendiği psikolojik bunalımı ele alıyor.
Hastalık olarak gördüğü bunalımıyla mücadele ederken işini ve ailesini ihmal eden Ömer el Hamzavi bir süre çeşitli aşk oyunlarıyla oyalanmaya ve güya kendini tedavi etmeye çalışsa da aslında her şeye, hatta kendine bile yabancılaşmanın dipsiz kuyusunda boğulmak üzeredir. Bu arada tutuklanan ve onu ele vermeyen eski devrimci arkadaşı Osman Halil yirmi yıl sonra serbest kalınca yüzleşmek zorunda olduğu sorunları iyice artan Ömerin bunalımı daha da derinleşecektir.
Her zamanki güçlü tasvirleriyle okurunu Ömerin iç dünyasına götüren Necip Mahfuz, bu arada Nasırın 1952 Devriminin ardından Mısırın gerçekçilik ve idealizm, bilim ve sanat arasındaki çatışmalar içinden kendine uygun bir yol arayışını da etkili bir şekilde sergiliyor. Arap dünyasının en büyük romancısı, yabancılaşmaya karşı umutsuz, hatta çaresiz ama tutkulu bir feryadı dile getiriyor.