Dinin Demokrasiyle İmtihanı Üç Kıtadan Deneyimler
Tarih boyunca dini ve seküler otoriteler arasında gerilimler olagelmiştir. Buruma, farklı kültürlerde demokrasinin bu gerilimlerden ne yönde etkilendiğini inceliyor.
Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri'nde Kilise ile devlet ilişkilerinin, Çin ve Japonya'daki dini otoritenin ve Avrupa'da İslamın yol açtığı sorunları ele alan Dinin Demokrasiyle İmtihanı'nın merkezinde Tocqueville'in şu sorusu yer alıyor: Demokratik toplumları bir arada tutmak için, ifade özgürlüğü ve oy verme hakkı dışında neye ihtiyaç vardır? Hukukun üstünlüğü yeterli midir, yoksa ortak değerlere, etiğe, ahlaka ihtiyacımız var mıdır? Tüm bunlarda dinin rolü nedir; liberal demokrasi için destek mi yoksa köstek midir?
Dini ezme girişimlerinin, demokrasi getirmek yerine genellikle dini isyanlara ya da dini şiddetin en kötü biçimleri kadar kanlı siyasi kültlere yol açtığını hatırlatan Buruma, din ve demokrasinin nasıl bir arada var olabileceğine ilişkin önemli tespitlerde bulunuyor.
Amerika Birleşik Devletleri'nde iki dönem başkanlık yapan George W. Bush hidayete ermiş bir Hıristiyandı; onu destekleyen güçlü evanjelik hareketin ise kilise ile devlet arasındaki ayrımı ortadan kaldırmayı hedefleyen bir grup olduğu bilinir. Avrupa'da sayıları giderek artan radikal İslamcılar, İslam'ın liberal Batı demokrasisini zayıflattığına dair bir korku yaratmaktadır. Çoktanrılı Asya'da bile, dinin devlet yapısına fazlasıyla yakından bağlı olması nedeniyle, bazı ülkelerde, özellikle de Çin'de demokrasi gelişememiştir.
Ian Buruma, üç kıtada din ve siyaset arasındaki gerilime objektif bir açıdan yaklaşan az sayıda yazardan biri. Çok sayıda güncel ve tarihsel örnekten yola çıkan Buruma, demokrasinin işlemesi için dini inanca dayandırılan şiddetin durdurulması gerektiğine dikkat çekiyor.
ABD ile Avrupa'yı karşılaştıran Buruma, niçin çok sayıda Amerikalının –ve çok az sayıda Avrupalının- dini demokrasinin hizmetinde bir kurum olarak gördüğünü soruyor. Çin ve Japonya örneklerine dönerek, yalnızca tek tanrılı dinlerin seküler siyaset için sorun yarattığına ilişkin yaygın inanca karşı çıkıyor. Son olarak, çağdaş Avrupa'da görülen radikal İslam olgusunu, Salman Rushdie'nin Şeytan Ayetleri'nin yayımlandığı dönemde aldığı tehditlerden Theo van Gogh cinayetine uzanan farklı örneklerle gözden geçiriyor. Taraf tutmamaya özen gösteren Buruma, “Batılı değerler”i savunanlar ile “çokkültürcü”ler arasındaki savaşın sorunlu yönlerini göstererek, demokratik bir Avrupa İslamının yaratılmasının “zorunlu” olduğunu vurguluyor.
Katı müminleri de katı laikleri de tutumlarını gözden geçirmeye davet eden Din ve Demokrasi, din ile demokrasinin, ancak dini ve seküler otoritelerin kesin bir biçimde birbirinden ayrılması koşuluyla yan yana var olabileceğini kesin bir dille ortaya koyuyor.
“[Buruma] İngiltere, Hollanda, Fransa, Çin, Japonya ve ABD örneklerinde siyaset ile inanç arasındaki ilişkiye yakından bakıyor. Amerika'daki dinî coşku, Fransa'daki hoşgörüsüzlük, Japonya'da tanrı inancının bulunmaması gibi klişeleşmiş görüşlerin altında yatan ironik durumları ortaya koyarak el birliğiyle yaratılmış streotipleri darmadağın ediyor. (…) Din ve Demokrasi çok geniş bir bilgi birikimine dayanıyor. Buruma ele aldığı konuya büyük bir dikkat ve özenle yaklaşıyor ve incelediği malzemeden her derde deva bir reçete çıkarmaya çalışmıyor. (…) En önemlisi, Buruma, başkalarının inançlarına saygı duymanın önemini vurgulayıp, demokrasinin üstünlüğünü ısrarla dile getirirken, kitabında da aynı dengeli üslubu tutturmayı başarıyor.”
- Peter Beinart, New York Times Book Review
“ABD'de ve Avrupa'da din-devlet ilişkilerinin tarihini, Çin ve Japonya siyasetlerinde dinin rolünü ve Avrupa'da İslam'ın güçlenişini inceleyen Buruma, farklı kültürlerde demokrasilerin dini ve seküler otoriteler arasındaki gerilimlerden nasıl etkilendiğini göstermeye çalışıyor. Özellikle, seküler ve liberal Avrupalıların İslam karşıtlığı konusunda muhafazakarlarla nasıl ortak zeminde buluştuklarına dair gözlemi dikkat çekici.”
- Publishers Weekly
Tarih boyunca dini ve seküler otoriteler arasında gerilimler olagelmiştir. Buruma, farklı kültürlerde demokrasinin bu gerilimlerden ne yönde etkilendiğini inceliyor.
Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri'nde Kilise ile devlet ilişkilerinin, Çin ve Japonya'daki dini otoritenin ve Avrupa'da İslamın yol açtığı sorunları ele alan Dinin Demokrasiyle İmtihanı'nın merkezinde Tocqueville'in şu sorusu yer alıyor: Demokratik toplumları bir arada tutmak için, ifade özgürlüğü ve oy verme hakkı dışında neye ihtiyaç vardır? Hukukun üstünlüğü yeterli midir, yoksa ortak değerlere, etiğe, ahlaka ihtiyacımız var mıdır? Tüm bunlarda dinin rolü nedir; liberal demokrasi için destek mi yoksa köstek midir?
Dini ezme girişimlerinin, demokrasi getirmek yerine genellikle dini isyanlara ya da dini şiddetin en kötü biçimleri kadar kanlı siyasi kültlere yol açtığını hatırlatan Buruma, din ve demokrasinin nasıl bir arada var olabileceğine ilişkin önemli tespitlerde bulunuyor.
Amerika Birleşik Devletleri'nde iki dönem başkanlık yapan George W. Bush hidayete ermiş bir Hıristiyandı; onu destekleyen güçlü evanjelik hareketin ise kilise ile devlet arasındaki ayrımı ortadan kaldırmayı hedefleyen bir grup olduğu bilinir. Avrupa'da sayıları giderek artan radikal İslamcılar, İslam'ın liberal Batı demokrasisini zayıflattığına dair bir korku yaratmaktadır. Çoktanrılı Asya'da bile, dinin devlet yapısına fazlasıyla yakından bağlı olması nedeniyle, bazı ülkelerde, özellikle de Çin'de demokrasi gelişememiştir.
Ian Buruma, üç kıtada din ve siyaset arasındaki gerilime objektif bir açıdan yaklaşan az sayıda yazardan biri. Çok sayıda güncel ve tarihsel örnekten yola çıkan Buruma, demokrasinin işlemesi için dini inanca dayandırılan şiddetin durdurulması gerektiğine dikkat çekiyor.
ABD ile Avrupa'yı karşılaştıran Buruma, niçin çok sayıda Amerikalının –ve çok az sayıda Avrupalının- dini demokrasinin hizmetinde bir kurum olarak gördüğünü soruyor. Çin ve Japonya örneklerine dönerek, yalnızca tek tanrılı dinlerin seküler siyaset için sorun yarattığına ilişkin yaygın inanca karşı çıkıyor. Son olarak, çağdaş Avrupa'da görülen radikal İslam olgusunu, Salman Rushdie'nin Şeytan Ayetleri'nin yayımlandığı dönemde aldığı tehditlerden Theo van Gogh cinayetine uzanan farklı örneklerle gözden geçiriyor. Taraf tutmamaya özen gösteren Buruma, “Batılı değerler”i savunanlar ile “çokkültürcü”ler arasındaki savaşın sorunlu yönlerini göstererek, demokratik bir Avrupa İslamının yaratılmasının “zorunlu” olduğunu vurguluyor.
Katı müminleri de katı laikleri de tutumlarını gözden geçirmeye davet eden Din ve Demokrasi, din ile demokrasinin, ancak dini ve seküler otoritelerin kesin bir biçimde birbirinden ayrılması koşuluyla yan yana var olabileceğini kesin bir dille ortaya koyuyor.
“[Buruma] İngiltere, Hollanda, Fransa, Çin, Japonya ve ABD örneklerinde siyaset ile inanç arasındaki ilişkiye yakından bakıyor. Amerika'daki dinî coşku, Fransa'daki hoşgörüsüzlük, Japonya'da tanrı inancının bulunmaması gibi klişeleşmiş görüşlerin altında yatan ironik durumları ortaya koyarak el birliğiyle yaratılmış streotipleri darmadağın ediyor. (…) Din ve Demokrasi çok geniş bir bilgi birikimine dayanıyor. Buruma ele aldığı konuya büyük bir dikkat ve özenle yaklaşıyor ve incelediği malzemeden her derde deva bir reçete çıkarmaya çalışmıyor. (…) En önemlisi, Buruma, başkalarının inançlarına saygı duymanın önemini vurgulayıp, demokrasinin üstünlüğünü ısrarla dile getirirken, kitabında da aynı dengeli üslubu tutturmayı başarıyor.”
- Peter Beinart, New York Times Book Review
“ABD'de ve Avrupa'da din-devlet ilişkilerinin tarihini, Çin ve Japonya siyasetlerinde dinin rolünü ve Avrupa'da İslam'ın güçlenişini inceleyen Buruma, farklı kültürlerde demokrasilerin dini ve seküler otoriteler arasındaki gerilimlerden nasıl etkilendiğini göstermeye çalışıyor. Özellikle, seküler ve liberal Avrupalıların İslam karşıtlığı konusunda muhafazakarlarla nasıl ortak zeminde buluştuklarına dair gözlemi dikkat çekici.”
- Publishers Weekly