Değerli Meslektaşlarım,
İnsan ömrünün uzamasına paralel olarak dejeneratif eklem hastalıklarının görülme sıklığı da giderek artmaktadır. En sık osteoartrit görülen eklemlerden birisi de diz eklemidir. Günümüzde artan yaşam beklentisi ve bu süreçte daha yüksek aktivite arzusu nedeniyle gonartrozda biyolojik tedavi uygulamaları giderek yaygınlaşmakta ve yeni yöntem arayışları hızla devam etmektedir.
Diz çevresindeki deformiteler; frontal planda varus ya da valgus, sagittal planda eğim değişiklikleri ya da aksiyel plandaki rotasyonel ve torsiyonel deformiteler şeklinde karşımıza çıkabilir. Diz çevresi osteotomileri; özellikle genç ve aktif hastalardaki, dizilim bozukluğu ve tek kompartman tutulumu ile seyreden gonartroz olgularında kabul edilen ve yaygın olarak kullanılan cerrahi uygulamalardan oluşur.
Osteotominin amacı; genellikle frontal planda, gerektiğinde sagittal aksiyel ve horizontal planlarda alt ekstremite eksenini değiştirerek varus dizlerde medial kompartmana, valgus dizlerde lateral kompartmana gelen yüklenmeyi karşı kompartmana aktarmaktır. Lateral instabiliteyle beraber varus morfotipi varlığında, femur kondillerinde travma sonrası kıkırdak lezyonları varlığında, menisküs transplant uygulamalarında, ÖÇB ya da AÇB yetmezliklerinde yapılacak girişimle kombine edilebilir. Alt ekstremitede dizilim bozukluğunu düzeltmeden bu girişimlerde başarı elde etmek olası değildir.
Modern literatürde 1958'de Jackson tarafında tibial tüberkülün distalinden yapılan osteotomi uygulamasını takiben önce kapalı kama ve dome, daha sonra açık kama osteotomileri yaygın olarak kullanılmıştır.
Deformitenin nereden kaynaklandığının analizi sonrası eşlik eden dejeneratif değişikliklerin medial ya da lateral tibiofemoral kompartmanda oluşuna göre, femur distalinden, tibia proksimalinden, ya da her ikisinden eş zamanlı osteotomiler yaygın olarak uygulanır olmuştur. Yapılan osteotomi uygulamaları ile gelen yük karşı tarafa aktarılmakta ve böylece hastanın kemik yapısı yerinde bırakılarak biyolojik yöntemlerle hasta tedavi edilebilmektedir. Ameliyat öncesi yapılacak artroskopik değerlendirme ile gereken debridman ya da ilave işlemlerle kıkırdak rejenerasyonu sağlanmaktadır.
1990 öncesi osteotomi uygulamalarında güçlü tespit malzemeleri kullanılmadığı ve bazen de uzun süreli alçı tespitleri yapıldığı için başarılı sonuçlar sınırlı kalmıştır. Günümüz de ise geliştirilen güçlü implantlar sayesinde ameliyat sonrası erken dönemde harekete başlanabilmiş ve yine erken dönemde yük verilebilmiştir. Bu uygulamalar tekniğin başarısını ve hasta memnuniyetini artırmıştır.
Değerli Meslektaşlarım,
İnsan ömrünün uzamasına paralel olarak dejeneratif eklem hastalıklarının görülme sıklığı da giderek artmaktadır. En sık osteoartrit görülen eklemlerden birisi de diz eklemidir. Günümüzde artan yaşam beklentisi ve bu süreçte daha yüksek aktivite arzusu nedeniyle gonartrozda biyolojik tedavi uygulamaları giderek yaygınlaşmakta ve yeni yöntem arayışları hızla devam etmektedir.
Diz çevresindeki deformiteler; frontal planda varus ya da valgus, sagittal planda eğim değişiklikleri ya da aksiyel plandaki rotasyonel ve torsiyonel deformiteler şeklinde karşımıza çıkabilir. Diz çevresi osteotomileri; özellikle genç ve aktif hastalardaki, dizilim bozukluğu ve tek kompartman tutulumu ile seyreden gonartroz olgularında kabul edilen ve yaygın olarak kullanılan cerrahi uygulamalardan oluşur.
Osteotominin amacı; genellikle frontal planda, gerektiğinde sagittal aksiyel ve horizontal planlarda alt ekstremite eksenini değiştirerek varus dizlerde medial kompartmana, valgus dizlerde lateral kompartmana gelen yüklenmeyi karşı kompartmana aktarmaktır. Lateral instabiliteyle beraber varus morfotipi varlığında, femur kondillerinde travma sonrası kıkırdak lezyonları varlığında, menisküs transplant uygulamalarında, ÖÇB ya da AÇB yetmezliklerinde yapılacak girişimle kombine edilebilir. Alt ekstremitede dizilim bozukluğunu düzeltmeden bu girişimlerde başarı elde etmek olası değildir.
Modern literatürde 1958'de Jackson tarafında tibial tüberkülün distalinden yapılan osteotomi uygulamasını takiben önce kapalı kama ve dome, daha sonra açık kama osteotomileri yaygın olarak kullanılmıştır.
Deformitenin nereden kaynaklandığının analizi sonrası eşlik eden dejeneratif değişikliklerin medial ya da lateral tibiofemoral kompartmanda oluşuna göre, femur distalinden, tibia proksimalinden, ya da her ikisinden eş zamanlı osteotomiler yaygın olarak uygulanır olmuştur. Yapılan osteotomi uygulamaları ile gelen yük karşı tarafa aktarılmakta ve böylece hastanın kemik yapısı yerinde bırakılarak biyolojik yöntemlerle hasta tedavi edilebilmektedir. Ameliyat öncesi yapılacak artroskopik değerlendirme ile gereken debridman ya da ilave işlemlerle kıkırdak rejenerasyonu sağlanmaktadır.
1990 öncesi osteotomi uygulamalarında güçlü tespit malzemeleri kullanılmadığı ve bazen de uzun süreli alçı tespitleri yapıldığı için başarılı sonuçlar sınırlı kalmıştır. Günümüz de ise geliştirilen güçlü implantlar sayesinde ameliyat sonrası erken dönemde harekete başlanabilmiş ve yine erken dönemde yük verilebilmiştir. Bu uygulamalar tekniğin başarısını ve hasta memnuniyetini artırmıştır.