Mehmed Emin-i Tokadî (1664-1745), İstanbul Nakşibendî-Müceddidîliği'nin 18. yüzyıldaki en önemli temsilcisidir. Tekke şeyhliğine pek rağbet etmemesi, tekke şeyhi olduktan sonra tekke geleneklerinin bir kısmını gösteriş olacağı gerekçesiyle terketmesi, bu anlayışın bir tarikat ilkesi olduğu Bayramî-Melâmîliği'ne mensup La‘lîzâde Abdülbâki Efendi'nin sohbetlerine devam etmesi, Nakşibendî-Müceddidîliği'nin kesinlikle karşı olduğu devran hakkında Sıyânet-i Dervîşân adlı bir risâle yazarak bu uygulamayı savunması onun Nakşibendî-Müceddidî şeyhleri arasında özgün bir yer edinmesini sağlamıştır. Ayrıca irşad faaliyetini uzun yıllar bir tekke şeyhi olmadan sürdüren Emin Efendi, Yedikuleli Hâşimîzâde Seyyid Abdullah Efendi'den sülüs ve nesih yazılarını meşkederek icâzet almış, ta‘lik ve diğer hat çeşitlerinde de üstat olmasının yanında Mustafa Itrî Efendi, Küçük Müezzin Mehmed Efendi ve Yahyâ Nazîm Çelebi'den mûsiki dersleri almıştır. Kendisine Emîr Buhârî Tekkesi şeyhiliği teklif edildiğinde bu teklifi tekkede ikamet etmemek şartıyla kabul etmiştir.
Bu eser dokuz risaleyi bir araya getirmekte, bu risalelerden ilki müellifi bilinmeyen Mehmed Emin Efendi'nin hal tercümesinin kaleme alındığı ve İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığında bulunan yazmadır. Diğer sekiz risale Mehmed Emin Efendi'ye aittir.
İlmi yanında örnek alınası bir hayatın da sahibi olan Mehmed Emin Efendi'nin, sohbetlerinin külfetsiz olması; meclis-i âlilerinde kendilerine mürşid ve şeyh muamelesi yapmalarını menetmeleri; sokakta ve başka mahallerde müntesiplerinden biri kendileriyle karşılaştıklarında elini öptürmemeleri; ibadet ve tâata dair amellerini son derece gizlemeye çalışması, mümkün olsa farz namazlarını eda için gizli bir yer araması; derviş ve şeyh kıyafetine girmeyip, giydikleri elbisenin sıradan halkın elbisesine benzer olması; makam ve mevkisini, hâl ve şânlarını son derece halktan gizlemeleri ve bütün bu özellikleri müridlerine tatbik edip süluk yoluna dahil etmesi onun güzel ahlâkı ve hallerinden bazıları.
Dinin gösterişe indirgendiği, hele tasavvuf gibi insanın iç eğitimini ve ahlâki terbiyesini, iyi bir insan olma şartlarını gaye edinmiş bir ilmin ruhuna aykırı ne varsa ona hapsedildiği günümüzde onun örnek hayatını ve düşüncelerini bilmeye ve sonra da anlayıp tatbik etmeye ne çok ihtiyacımız var. Onun düşünceleri ortaya koyduğu risaleleri ve hayatında çizdiği aydınlık portresi bizi hakiki ve has bir insanla tanıştırıyor.
Mehmed Emin-i Tokadî (1664-1745), İstanbul Nakşibendî-Müceddidîliği'nin 18. yüzyıldaki en önemli temsilcisidir. Tekke şeyhliğine pek rağbet etmemesi, tekke şeyhi olduktan sonra tekke geleneklerinin bir kısmını gösteriş olacağı gerekçesiyle terketmesi, bu anlayışın bir tarikat ilkesi olduğu Bayramî-Melâmîliği'ne mensup La‘lîzâde Abdülbâki Efendi'nin sohbetlerine devam etmesi, Nakşibendî-Müceddidîliği'nin kesinlikle karşı olduğu devran hakkında Sıyânet-i Dervîşân adlı bir risâle yazarak bu uygulamayı savunması onun Nakşibendî-Müceddidî şeyhleri arasında özgün bir yer edinmesini sağlamıştır. Ayrıca irşad faaliyetini uzun yıllar bir tekke şeyhi olmadan sürdüren Emin Efendi, Yedikuleli Hâşimîzâde Seyyid Abdullah Efendi'den sülüs ve nesih yazılarını meşkederek icâzet almış, ta‘lik ve diğer hat çeşitlerinde de üstat olmasının yanında Mustafa Itrî Efendi, Küçük Müezzin Mehmed Efendi ve Yahyâ Nazîm Çelebi'den mûsiki dersleri almıştır. Kendisine Emîr Buhârî Tekkesi şeyhiliği teklif edildiğinde bu teklifi tekkede ikamet etmemek şartıyla kabul etmiştir.
Bu eser dokuz risaleyi bir araya getirmekte, bu risalelerden ilki müellifi bilinmeyen Mehmed Emin Efendi'nin hal tercümesinin kaleme alındığı ve İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığında bulunan yazmadır. Diğer sekiz risale Mehmed Emin Efendi'ye aittir.
İlmi yanında örnek alınası bir hayatın da sahibi olan Mehmed Emin Efendi'nin, sohbetlerinin külfetsiz olması; meclis-i âlilerinde kendilerine mürşid ve şeyh muamelesi yapmalarını menetmeleri; sokakta ve başka mahallerde müntesiplerinden biri kendileriyle karşılaştıklarında elini öptürmemeleri; ibadet ve tâata dair amellerini son derece gizlemeye çalışması, mümkün olsa farz namazlarını eda için gizli bir yer araması; derviş ve şeyh kıyafetine girmeyip, giydikleri elbisenin sıradan halkın elbisesine benzer olması; makam ve mevkisini, hâl ve şânlarını son derece halktan gizlemeleri ve bütün bu özellikleri müridlerine tatbik edip süluk yoluna dahil etmesi onun güzel ahlâkı ve hallerinden bazıları.
Dinin gösterişe indirgendiği, hele tasavvuf gibi insanın iç eğitimini ve ahlâki terbiyesini, iyi bir insan olma şartlarını gaye edinmiş bir ilmin ruhuna aykırı ne varsa ona hapsedildiği günümüzde onun örnek hayatını ve düşüncelerini bilmeye ve sonra da anlayıp tatbik etmeye ne çok ihtiyacımız var. Onun düşünceleri ortaya koyduğu risaleleri ve hayatında çizdiği aydınlık portresi bizi hakiki ve has bir insanla tanıştırıyor.