Faruk, bu yalanları öylesine usturuplu söylemiş ve öylesine ikna edici cümleler kullanmıştı ki kalabalık yavaş yavaş kendiliğinden dağıldı. Ama Faruk Kendisini ilk kez sorguladı. Enteresandı. O onların söylediği gibi değildi. Ayrıca onlar gibi solcu veya onlar gibi de sağcı değildi. Herkesin kendisine bir yer ve yan bulduğu bu ortamda halde o neydi? Sadece ama sadece ülkesini seven, vatan toprağını kutsal bilen bayrağa ve İstiklal Marşı'na saygu duyan sade, içten ve ülke geleceğini eğitimde arayan bir öğretmen.
İşte bu öğretmen-yazar ve gazetecinin düne tanıklığının bir paragrafı:
"Sivrikaya karakoluna güç bela vardık. Çalışmaları resimliyorum. Onlarla konuşurken zaman geçiyor ve kuru soğuk çıkıyor. Gökyüzü kararıyor, yollar buz tutuyor.
Benim aklıma ev geliyor. Hüsnüye'ye haber vermiştim. Sıkılıyorum, daralıyorum. İçerimdeki duyguları bir korku sarıyor. Arkadaşların ısrarına karşın onlardan ayrılıyorum eve gideceğim. Yirmi üç kilometrelik yolu aşacağımı sanıyorum. Koşar adımlarla yürüyorum. Korkuyorum da. Kurt ve çakal ulumaları geliyor ormandan. Çamlık Köyü'ne yaklaştım. Ayaklarımı zorluyorum. Gitmemekte direniyorlar. Yüzüm ateş içinde. Kulaklarım zonkluyor. Ellerimi ağzıma sokmaya çalışıyorum. Bir adım daha. Bir adım daha atabilsem. Köye iyice yaklaştım. Bundan sonra daha on iki kilometre yolum var. Adımımı atamıyorum. Düşünüyorum. Ayağa kalktım. Zorluyorum kendimi. Tekrar düştüm. Kalkmaya çalışıyorum. Olmuyor. Dizlerimin üzerinde doğrulduğum an uykumun geldiğini hissediyorum. Bir ağacın yanına sürünerek yaklaşmaya çalışıyorum..."
Faruk, bu yalanları öylesine usturuplu söylemiş ve öylesine ikna edici cümleler kullanmıştı ki kalabalık yavaş yavaş kendiliğinden dağıldı. Ama Faruk Kendisini ilk kez sorguladı. Enteresandı. O onların söylediği gibi değildi. Ayrıca onlar gibi solcu veya onlar gibi de sağcı değildi. Herkesin kendisine bir yer ve yan bulduğu bu ortamda halde o neydi? Sadece ama sadece ülkesini seven, vatan toprağını kutsal bilen bayrağa ve İstiklal Marşı'na saygu duyan sade, içten ve ülke geleceğini eğitimde arayan bir öğretmen.
İşte bu öğretmen-yazar ve gazetecinin düne tanıklığının bir paragrafı:
"Sivrikaya karakoluna güç bela vardık. Çalışmaları resimliyorum. Onlarla konuşurken zaman geçiyor ve kuru soğuk çıkıyor. Gökyüzü kararıyor, yollar buz tutuyor.
Benim aklıma ev geliyor. Hüsnüye'ye haber vermiştim. Sıkılıyorum, daralıyorum. İçerimdeki duyguları bir korku sarıyor. Arkadaşların ısrarına karşın onlardan ayrılıyorum eve gideceğim. Yirmi üç kilometrelik yolu aşacağımı sanıyorum. Koşar adımlarla yürüyorum. Korkuyorum da. Kurt ve çakal ulumaları geliyor ormandan. Çamlık Köyü'ne yaklaştım. Ayaklarımı zorluyorum. Gitmemekte direniyorlar. Yüzüm ateş içinde. Kulaklarım zonkluyor. Ellerimi ağzıma sokmaya çalışıyorum. Bir adım daha. Bir adım daha atabilsem. Köye iyice yaklaştım. Bundan sonra daha on iki kilometre yolum var. Adımımı atamıyorum. Düşünüyorum. Ayağa kalktım. Zorluyorum kendimi. Tekrar düştüm. Kalkmaya çalışıyorum. Olmuyor. Dizlerimin üzerinde doğrulduğum an uykumun geldiğini hissediyorum. Bir ağacın yanına sürünerek yaklaşmaya çalışıyorum..."