Dünya, vardır, mevcuttur ve hem fanidir. Madem ölüm öldürülmüyor, kabir kapısı kapanmıyor. O zaman mevcudata, Allahın eserleri ve sanatları, isim ve sıfatlarının, insanın seyir ve tefekkürüne sunulan ayineleri, mazharı, tecelligahı, sonsuz hazinelerinin numuneleri, bazı varlıkların dar-ı imtihanı olarak kurulmuş, muvakkat bir misafirhanesi nazariyle bakmak, hem hakikatini bilme, anlama, hem de hakiki anlamda sevilmesini netice verir.
Bu âlem, bu anlamda manasıyla anlamlıdır, güzeldir. Ya yoksa sinema perdeleri gibi sürekli açılıp kapanan, dolup boşalan, sayısız insanı tarihin mezarlığına döken ve dökmeye de devam edecek dünya, başka türlü anlaşılamaz ve sevilemez. Anlaşılsa ve sevilse, insanoğlunun en büyük bir nimeti ve ona baki cennet dakikalarını kazandıracak sermayesi iken, maalesef bugün olduğu gibi, değişikliğe uğrattığımız değer yargılarımızla, bazen sadece bozulmuş bir niyetle, bu büyük sermaye, sadece yetmiş yıllık, kendi kısa hayatını kiralama yolunda harcanıp heba olup gider. Kiranın süresi de belli olmadığından, ev sahibinin çık diyeceği güne kadar da, tedirgin bir şekilde oturur. İnsanoğlundaki donatılmış cihazlarına göre de dünya ucuzdur, tıpkı balinanın havuz, akvaryum hayatına nispeti gibidir.
Birinci kitabımda anlatılan, baki ve sonsuz derecedeki güzeli sevmek için kendisine verilen, geniş çaptaki aşk duygusu gibi, hakiki aşkta değil de, mecazi aşklarda kullanılıp, fani varlıklara verildiğinde, sonu nasıl hüsran ve hayal kırıklığını netice veriyorsa ve adeta elmas fiyatına kömür satın almak gibiyse, dünyanın hakiki mecazi sevgisi de öyledir. Mecazi aşklarda yaşanan yaraların, belki bir nebze, telafisi ve tedavisi olabilir, ama dünya ve hayat, bir kere var, ölene kadar vadeli ve tekrar geri dönüşü yok. Ayrıca, yaşanan aşklar mecaz da olsa, sürdüğü sürece, insana mutlulukların en doruğunu verir, hatta nasip olursa, hakikisine de ulaştırma şansı var. Ama hayatı, sırf bu dünyanın mecaz sevgisine hasretmek, çok zaman bu dünyayı da ihya etmediği gibi, maazallah, baki cennet dakikalarının da, elden kaçmasıyla sonuçlanma ihtimali bulunmaktadır. Bunun da artık, ne telafisi mümkün, ne de tedavisi. Çünkü bu, yaşanan aşklar nevinden kısa hikâyeler olmayıp, aynı zamanda bir imtihan vasıtası olan, ciddi bir sermaye ve sonu mutlak ölümle biten, çok geniş bir dünya hayatı romanıdır.
Dünya, vardır, mevcuttur ve hem fanidir. Madem ölüm öldürülmüyor, kabir kapısı kapanmıyor. O zaman mevcudata, Allahın eserleri ve sanatları, isim ve sıfatlarının, insanın seyir ve tefekkürüne sunulan ayineleri, mazharı, tecelligahı, sonsuz hazinelerinin numuneleri, bazı varlıkların dar-ı imtihanı olarak kurulmuş, muvakkat bir misafirhanesi nazariyle bakmak, hem hakikatini bilme, anlama, hem de hakiki anlamda sevilmesini netice verir.
Bu âlem, bu anlamda manasıyla anlamlıdır, güzeldir. Ya yoksa sinema perdeleri gibi sürekli açılıp kapanan, dolup boşalan, sayısız insanı tarihin mezarlığına döken ve dökmeye de devam edecek dünya, başka türlü anlaşılamaz ve sevilemez. Anlaşılsa ve sevilse, insanoğlunun en büyük bir nimeti ve ona baki cennet dakikalarını kazandıracak sermayesi iken, maalesef bugün olduğu gibi, değişikliğe uğrattığımız değer yargılarımızla, bazen sadece bozulmuş bir niyetle, bu büyük sermaye, sadece yetmiş yıllık, kendi kısa hayatını kiralama yolunda harcanıp heba olup gider. Kiranın süresi de belli olmadığından, ev sahibinin çık diyeceği güne kadar da, tedirgin bir şekilde oturur. İnsanoğlundaki donatılmış cihazlarına göre de dünya ucuzdur, tıpkı balinanın havuz, akvaryum hayatına nispeti gibidir.
Birinci kitabımda anlatılan, baki ve sonsuz derecedeki güzeli sevmek için kendisine verilen, geniş çaptaki aşk duygusu gibi, hakiki aşkta değil de, mecazi aşklarda kullanılıp, fani varlıklara verildiğinde, sonu nasıl hüsran ve hayal kırıklığını netice veriyorsa ve adeta elmas fiyatına kömür satın almak gibiyse, dünyanın hakiki mecazi sevgisi de öyledir. Mecazi aşklarda yaşanan yaraların, belki bir nebze, telafisi ve tedavisi olabilir, ama dünya ve hayat, bir kere var, ölene kadar vadeli ve tekrar geri dönüşü yok. Ayrıca, yaşanan aşklar mecaz da olsa, sürdüğü sürece, insana mutlulukların en doruğunu verir, hatta nasip olursa, hakikisine de ulaştırma şansı var. Ama hayatı, sırf bu dünyanın mecaz sevgisine hasretmek, çok zaman bu dünyayı da ihya etmediği gibi, maazallah, baki cennet dakikalarının da, elden kaçmasıyla sonuçlanma ihtimali bulunmaktadır. Bunun da artık, ne telafisi mümkün, ne de tedavisi. Çünkü bu, yaşanan aşklar nevinden kısa hikâyeler olmayıp, aynı zamanda bir imtihan vasıtası olan, ciddi bir sermaye ve sonu mutlak ölümle biten, çok geniş bir dünya hayatı romanıdır.