Düşünsel Yazınsal Dilsel - Trabzon'da Zaman

Stok Kodu:
9786051805955
Boyut:
16.00x24.00
Sayfa Sayısı:
529
Basım Yeri:
Ordu
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2017-02
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
Dili:
Türkçe
%25 indirimli
104,40
78,30
9786051805955
562667
Düşünsel Yazınsal Dilsel - Trabzon'da Zaman
Düşünsel Yazınsal Dilsel - Trabzon'da Zaman
78.30

Bilim alanındaki gelişmelerin eğitime girmesi bir anlamıyla laikliktir. Laiklik, girdiği toplumlarda demokrasiyi doğurmuş, insanların dilediği gibi yaşama şansına ulaşmasını sağlamıştır. Bu nedenle laiklik, diğer bir anlamıyla demokratik bir yaşama biçimidir. Herkesin inandığı gibi yaşaması, demokrasinin kurumlaşarak toplumun bütün kesimlerinde örgütlenmesi, insan için laikliğin getirdiği önemli kazanımlardan biridir. Copernicus, ortaya koyduklarıyla kendinden öncekilerin bıraktığı yerden bilimsel görüşü savunmuş ve bunları insanlara inandırmıştır. Yeryuvarlağının döndüğünü, gezegenimizin öbür yıldızlar için bir önem taşımadığını, güneş sistemini, bizim samanyolunu, daha başka birçok samanyollarını içine alan evrenin çok geniş olduğunu gözler önüne serdi. Bilim adamlarının ulaştığı sonuçları eğitime sokmak için tüm uluslar yüzyılların geçmesini beklediler. Yani eğitimde laikliğin uygulanması öyle pek kolay gerçekleşmedi. Biz ulus olarak bilimin eğitimimize girmesini kuşkusuz Atatürk'e borçluyuz. Atatürk, laik eğitim anlayışını egemen kılmak için bu eğitimle bağdaşmayan sıbyan okullarını, medreseleri, tarikat ve tekkeleri kapattı. Böylece, laik eğitimle birlikte bilim okullarımıza giriyordu artık. Olayların açıklanmasını bilimsel verilerden öğrenip yaşama geçirecektik. Boş inançlarla yapılan açıklamalar geçerliliğini yitirecekti. Bilimin eğitimimize girmesine karşı duranlar her zaman olduğu gibi o gün de çıktı. Bağımsızlık Savaşı'nı başarıyla bitirmiş olan Türk ulusunun en büyük şansı, çağını aşıp geleceği gören bir liderin ulusun başında bulunmasıydı. Laikliğe karşı çıkanları, toplumun çağdaşlaşmasını engelleyenleri bir bir susturdu. Türkiye Cumhuriyeti'nin çağdaşlığa ulaşması laiklik ilkesiyle sağlanacaktı. Çünkü bilimden uzak bir toplum çağdaş olamazdı. Türkiye Cumhuriyeti'nin yüzyıla yaklaşan yaşamında laikliğe karşı yer yer gizli, açık, karşı çıkanlar olmuştur. Cumhuriyet'in düşmanları kendilerine güven duydukları ortamlarda kimi kez boy göstermişlerdir. Bu aymazlar boy göstermekle kalmayıp Cumhuriyet savunucularından can da almışlardır. 24 Ocak 1993 tarihinde acımasızca öldürülen gazeteci yazar Uğur Mumcu laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti'ni savunuyordu. Türk ulusunun bu yiğit oğlu laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti'nin son kurbanı mıydı? Bugüne değin yaşadıklarımız kurbanların bitmediğini gösteriyor. Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'ni bağımsızlık üzerinde yükselen altı ilkeyle pekiştirmişti. Laiklik'le birlikte ulusçuluk, devletçilik, devrimcilik, halkçılık ve cumhuriyetçilik ilkeleri çağdaş bir devlet olmamızda temel oluşturacaktı. Bu ilkeler üzerinde boy verecek olan Türk ulusunun ulaşacağı, aşacağı amaç çağdaş uygarlıktı. Bunu başardık diyebilir miyiz?! 1919 –1922 yılları Türk ulusu için yeniden doğuştu. Dört yıl süren haklı savaş, ulusal devlete ulaştırdı bizi. Ulusalcılık, etnik kökene dayanmayan, ulusal sınırlar içinde yaşayan, tasada, kıvançta bir olan insanların birliğinin adıydı. Ulus olduğumuzu Atatürk'le kanıtladık. Atatürk'e gelinceye değin Türk'ün tarihinde ulusal devlet yoktur. Bu nedenle, Atatürk için “Türk'ün Atası” deyimi yerinde olduğu gibi tarihsel gerçeğin de kendisidir. Ulusal Bağımsızlık Savaşı'nı başarıyla sonuçlandıran Atatürk, uygulanacak eğitimin ulusal eğitim olacağını Sakarya Savaşı'nın sürdüğü günlerde dile getirmesi, kurullar toplayarak önemsemesi bizlere gösterilen bir amaçtı. Fransız Devrimiyle dalga dalga yayılan ulusçuluğun bizde yeşermesi Atatürk'le gerçekleşti. Bugün geriye dönüp baktığımızda ulusal, laik eğitimimiz yaralar almış, laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti'nin savunucuları elleri kanlı örgütlerce öldürülmüştür. Vahlanmalı mıyız, yoksa Atatürkçülerin düşünme, birlik olma zamanlarının gelip geçtiğini durmadan yinelemeli miyiz?

Bilim alanındaki gelişmelerin eğitime girmesi bir anlamıyla laikliktir. Laiklik, girdiği toplumlarda demokrasiyi doğurmuş, insanların dilediği gibi yaşama şansına ulaşmasını sağlamıştır. Bu nedenle laiklik, diğer bir anlamıyla demokratik bir yaşama biçimidir. Herkesin inandığı gibi yaşaması, demokrasinin kurumlaşarak toplumun bütün kesimlerinde örgütlenmesi, insan için laikliğin getirdiği önemli kazanımlardan biridir. Copernicus, ortaya koyduklarıyla kendinden öncekilerin bıraktığı yerden bilimsel görüşü savunmuş ve bunları insanlara inandırmıştır. Yeryuvarlağının döndüğünü, gezegenimizin öbür yıldızlar için bir önem taşımadığını, güneş sistemini, bizim samanyolunu, daha başka birçok samanyollarını içine alan evrenin çok geniş olduğunu gözler önüne serdi. Bilim adamlarının ulaştığı sonuçları eğitime sokmak için tüm uluslar yüzyılların geçmesini beklediler. Yani eğitimde laikliğin uygulanması öyle pek kolay gerçekleşmedi. Biz ulus olarak bilimin eğitimimize girmesini kuşkusuz Atatürk'e borçluyuz. Atatürk, laik eğitim anlayışını egemen kılmak için bu eğitimle bağdaşmayan sıbyan okullarını, medreseleri, tarikat ve tekkeleri kapattı. Böylece, laik eğitimle birlikte bilim okullarımıza giriyordu artık. Olayların açıklanmasını bilimsel verilerden öğrenip yaşama geçirecektik. Boş inançlarla yapılan açıklamalar geçerliliğini yitirecekti. Bilimin eğitimimize girmesine karşı duranlar her zaman olduğu gibi o gün de çıktı. Bağımsızlık Savaşı'nı başarıyla bitirmiş olan Türk ulusunun en büyük şansı, çağını aşıp geleceği gören bir liderin ulusun başında bulunmasıydı. Laikliğe karşı çıkanları, toplumun çağdaşlaşmasını engelleyenleri bir bir susturdu. Türkiye Cumhuriyeti'nin çağdaşlığa ulaşması laiklik ilkesiyle sağlanacaktı. Çünkü bilimden uzak bir toplum çağdaş olamazdı. Türkiye Cumhuriyeti'nin yüzyıla yaklaşan yaşamında laikliğe karşı yer yer gizli, açık, karşı çıkanlar olmuştur. Cumhuriyet'in düşmanları kendilerine güven duydukları ortamlarda kimi kez boy göstermişlerdir. Bu aymazlar boy göstermekle kalmayıp Cumhuriyet savunucularından can da almışlardır. 24 Ocak 1993 tarihinde acımasızca öldürülen gazeteci yazar Uğur Mumcu laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti'ni savunuyordu. Türk ulusunun bu yiğit oğlu laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti'nin son kurbanı mıydı? Bugüne değin yaşadıklarımız kurbanların bitmediğini gösteriyor. Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'ni bağımsızlık üzerinde yükselen altı ilkeyle pekiştirmişti. Laiklik'le birlikte ulusçuluk, devletçilik, devrimcilik, halkçılık ve cumhuriyetçilik ilkeleri çağdaş bir devlet olmamızda temel oluşturacaktı. Bu ilkeler üzerinde boy verecek olan Türk ulusunun ulaşacağı, aşacağı amaç çağdaş uygarlıktı. Bunu başardık diyebilir miyiz?! 1919 –1922 yılları Türk ulusu için yeniden doğuştu. Dört yıl süren haklı savaş, ulusal devlete ulaştırdı bizi. Ulusalcılık, etnik kökene dayanmayan, ulusal sınırlar içinde yaşayan, tasada, kıvançta bir olan insanların birliğinin adıydı. Ulus olduğumuzu Atatürk'le kanıtladık. Atatürk'e gelinceye değin Türk'ün tarihinde ulusal devlet yoktur. Bu nedenle, Atatürk için “Türk'ün Atası” deyimi yerinde olduğu gibi tarihsel gerçeğin de kendisidir. Ulusal Bağımsızlık Savaşı'nı başarıyla sonuçlandıran Atatürk, uygulanacak eğitimin ulusal eğitim olacağını Sakarya Savaşı'nın sürdüğü günlerde dile getirmesi, kurullar toplayarak önemsemesi bizlere gösterilen bir amaçtı. Fransız Devrimiyle dalga dalga yayılan ulusçuluğun bizde yeşermesi Atatürk'le gerçekleşti. Bugün geriye dönüp baktığımızda ulusal, laik eğitimimiz yaralar almış, laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti'nin savunucuları elleri kanlı örgütlerce öldürülmüştür. Vahlanmalı mıyız, yoksa Atatürkçülerin düşünme, birlik olma zamanlarının gelip geçtiğini durmadan yinelemeli miyiz?

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat