Akrep Kendini Sokmaz
Kadim bir kentteki yaşam ve tarih ve bazalt taşlar arasından yükselen sesler. Sadece sesler de değil, anılardan fışkıran enstantaneler. Ve kahredici olaylar, dar sokak ve geçitlerde boşalırcasına akan kan Pınarın başını kimler tutmuş, tetiğe basan kim, yankılanan silah sesi kimin yüreğine vurur? Her kahramanı bir hain izler, her korku bir mavzerin namlusundan fışkırır ve akrepler kusar faîlî meçhulleri! Akreplerin kentinde akrep silahlarıyla sokaklar tutulmuş. Herkes birbirine sorar, şimdi kimde sıra? Bu sabah Mardinkapıda ensesindeki kurşunuyla bir gazeteci kendini tarih sayfalarına yazdı! Acaba sıra bende mi diye sorar bir okuyucu kimseye çaktırmadan. Ve Urfakapı kan akıtmadan, durmaksızın araç doğurmakta Tablalar geçer incik boncuk dolu, çakmak, pil, ayna-tarak, bel lastiği, cımbız ve tırnak makası da cabası, yaşama dair ne varsa geçit yapar ve haykırırlar: Mardinkapıda katliam var! Emir verilmiş, buyruk ilan edilmiş, Vedat Aydının Cenazesinde kitle taranmış!
Taşlar aşınmış bin yılların dokunuşuyla, sokaklar erimiş sesler, sır bakışlar, öksürükler, mermiler, küfürler, haykırışlar, inlemeler ve sarhoş naralarıyla Bir nine torununa masal anlatır, sadece anlatmaz, ninniler. Masalı Saraykapıdaki dar bir sokakevinde katili tarafından kesilir. Katil JİTEMe gitmeden, kendini tanıtmadan kendini anlatır. Saraykapıda bir bayrak sallanır sessiz, sahipsiz, altında kimsecikler yok, kimseyi üstüne ağlatmayan, ama herkesin üstüne aşık attığı, talihsizliğine gün saydığı ve ağladığı bir bayrak.
Kasaptan henüz çıkmış et, daha günyüzü görmemiş, lakin ufukları kanatmış; koçlar bıçak için sırada, zaten her koç bıçak için değil mi? Bıçaklar körelmiş fakat, cesetlerle köreltmişler kılıçları.
Akrep Kendini Sokmaz romanı faili meçhullerin yaşandığı 1988-1998 yılları arasındaki Diyarbakırı (ve tabi ki Türkiyeyi) anlatır.
Akrep Kendini Sokmaz
Kadim bir kentteki yaşam ve tarih ve bazalt taşlar arasından yükselen sesler. Sadece sesler de değil, anılardan fışkıran enstantaneler. Ve kahredici olaylar, dar sokak ve geçitlerde boşalırcasına akan kan Pınarın başını kimler tutmuş, tetiğe basan kim, yankılanan silah sesi kimin yüreğine vurur? Her kahramanı bir hain izler, her korku bir mavzerin namlusundan fışkırır ve akrepler kusar faîlî meçhulleri! Akreplerin kentinde akrep silahlarıyla sokaklar tutulmuş. Herkes birbirine sorar, şimdi kimde sıra? Bu sabah Mardinkapıda ensesindeki kurşunuyla bir gazeteci kendini tarih sayfalarına yazdı! Acaba sıra bende mi diye sorar bir okuyucu kimseye çaktırmadan. Ve Urfakapı kan akıtmadan, durmaksızın araç doğurmakta Tablalar geçer incik boncuk dolu, çakmak, pil, ayna-tarak, bel lastiği, cımbız ve tırnak makası da cabası, yaşama dair ne varsa geçit yapar ve haykırırlar: Mardinkapıda katliam var! Emir verilmiş, buyruk ilan edilmiş, Vedat Aydının Cenazesinde kitle taranmış!
Taşlar aşınmış bin yılların dokunuşuyla, sokaklar erimiş sesler, sır bakışlar, öksürükler, mermiler, küfürler, haykırışlar, inlemeler ve sarhoş naralarıyla Bir nine torununa masal anlatır, sadece anlatmaz, ninniler. Masalı Saraykapıdaki dar bir sokakevinde katili tarafından kesilir. Katil JİTEMe gitmeden, kendini tanıtmadan kendini anlatır. Saraykapıda bir bayrak sallanır sessiz, sahipsiz, altında kimsecikler yok, kimseyi üstüne ağlatmayan, ama herkesin üstüne aşık attığı, talihsizliğine gün saydığı ve ağladığı bir bayrak.
Kasaptan henüz çıkmış et, daha günyüzü görmemiş, lakin ufukları kanatmış; koçlar bıçak için sırada, zaten her koç bıçak için değil mi? Bıçaklar körelmiş fakat, cesetlerle köreltmişler kılıçları.
Akrep Kendini Sokmaz romanı faili meçhullerin yaşandığı 1988-1998 yılları arasındaki Diyarbakırı (ve tabi ki Türkiyeyi) anlatır.