"Bakmak" ve "görmek" farklı eylemlerdir. "Görmek"te bir düşünmek, algılamak, anlamak, anlamlandırmak, kestirmek, görüşmek anlamları da var. Bir filmi görmek o filmi izlemek demektir, bakmak değil; "Fransa'yı gördüm" demek, "Fransa'yı gezdim" anlamını da içerir. Bir görüşe sahip olmak, bir düşüncenin sonucudur. Bakarsınız, ama göremeyebilirsiniz. Bir resme bakılır, ama bir resim okunabilir de. Bakmak gözün eylemi, okumak beynin eylemidir. Bir bebek bakar, ama görmez, görmeye başladığı andan itibaren algılamaya başlamış demektir. Bakmak, belki okumaya, düşünmeye açılan ilk penceredir. Okursunuz, ama anlamayabilirsiniz, çünkü bakmışsınızdır. Eleştiri de ciddî bir okuma, anlama ve değerlendirme edimidir. Okumak, bir dikkati, bir özveriyi gerektirir. Tersi durumunda okuyan, bakıp geçendir, ayaküstü "mâlumât" edinendir. Okumayı ciddi almadan ciddi bilgiler edinilemez. İnsanlar yüz yüze göz ile de, el ile de, gözleriyle de, gönül ile de iletişim kurabilir. Okuyucu/eleştirmen ise, bitmiş tükenmiş, iki kapak arasına sıkılaştırılmış sözceler karşısındadır. İnsan/yazar, kalbinden geçenlerle, kulaktan dolma "malumat"larla yargılanamaz. Ancak dil insanı ele verir. Öyleyse eleştirinin ilk ilkesi önce "dil"i, "söylem"i, "eylem"i gözlemek olacaktır. Bu yazarın görevi "yazmak"tır: Canının istediğini yazar, "keyfi" davranabilir. Ama okuyucu/eleştirmenin "keyiflilik" ve "ilkesizlik" gibi bir lüksü yoktur. Okuyucu/eleştirmen sövmek, övmek, "gagalamak" peşinde olamaz: Önce anlamak, sonra anlatmak, anlamlandırmak, değerlendirmek durumundadır.
"Bakmak" ve "görmek" farklı eylemlerdir. "Görmek"te bir düşünmek, algılamak, anlamak, anlamlandırmak, kestirmek, görüşmek anlamları da var. Bir filmi görmek o filmi izlemek demektir, bakmak değil; "Fransa'yı gördüm" demek, "Fransa'yı gezdim" anlamını da içerir. Bir görüşe sahip olmak, bir düşüncenin sonucudur. Bakarsınız, ama göremeyebilirsiniz. Bir resme bakılır, ama bir resim okunabilir de. Bakmak gözün eylemi, okumak beynin eylemidir. Bir bebek bakar, ama görmez, görmeye başladığı andan itibaren algılamaya başlamış demektir. Bakmak, belki okumaya, düşünmeye açılan ilk penceredir. Okursunuz, ama anlamayabilirsiniz, çünkü bakmışsınızdır. Eleştiri de ciddî bir okuma, anlama ve değerlendirme edimidir. Okumak, bir dikkati, bir özveriyi gerektirir. Tersi durumunda okuyan, bakıp geçendir, ayaküstü "mâlumât" edinendir. Okumayı ciddi almadan ciddi bilgiler edinilemez. İnsanlar yüz yüze göz ile de, el ile de, gözleriyle de, gönül ile de iletişim kurabilir. Okuyucu/eleştirmen ise, bitmiş tükenmiş, iki kapak arasına sıkılaştırılmış sözceler karşısındadır. İnsan/yazar, kalbinden geçenlerle, kulaktan dolma "malumat"larla yargılanamaz. Ancak dil insanı ele verir. Öyleyse eleştirinin ilk ilkesi önce "dil"i, "söylem"i, "eylem"i gözlemek olacaktır. Bu yazarın görevi "yazmak"tır: Canının istediğini yazar, "keyfi" davranabilir. Ama okuyucu/eleştirmenin "keyiflilik" ve "ilkesizlik" gibi bir lüksü yoktur. Okuyucu/eleştirmen sövmek, övmek, "gagalamak" peşinde olamaz: Önce anlamak, sonra anlatmak, anlamlandırmak, değerlendirmek durumundadır.