Yeryüzünden sadece birkaç bin metrelik yükseklikteki gökyüzünde uçarken yeryüzüne baktığımda insanları hiç göremediğim gibi, devasa binaları da kibrit kutuları gibi görüyorum. Düşünüyorum!... Şu koca atmosferde ben neyim? Ne kadarım? Varlığım ne ifade ediyor? Yok olsam ne olur, ne değişir? Bu noktada tükeniyorum!...Fakat madalyonun arkasını çeviriyorum, fiziksel büyüklüğü hangi boyutta olursa olsun kâinattaki hiçbir şeye varoluş sebebini ve yaradanını bilme kabiliyeti verilmediğini, bunların sadece bana verildiğini müşahede ediyor ve rahat bir nefes alıyorum.Bütün bu mahlûkat benim hizmetimde, güneş her sabah benim için doğuyor. Bütün kâinatın hizmetine tahsis edildiği insan, kendisine verilen bu hizmetlerin fevkinde, bunlardan değerli bir hizmet yapmadıkça bunlara layık olamaz.Şüphesiz ki onu bu layık olduğu makama çıkaracak hizmet, var olma sebebini ve yaradanını bilmesi, tanımasıdır.Akıl sahibi olan insan, aklı olmayan hayvandan üstün olduğu gibi, vahiy ve nübüvet kaynağından beslenen insan da bunlardan habersiz olan ve bunları reddeden insandan derecelerce üstündür.Her şeyi akıl yoluyla açıklayan bilim, müşahede edilen bu madde ve mahlûkat âleminde, her asırda yeni şeyler üretiyor ve daha önceki teorileri çürütüyor. Gözle, görülen bu âlemde istikrarı yakalayamayan beşer aklının var oluş sebebini ve evveli ve sonu olmayan yaratıcısını bilmesi mümkün değildir. Bunun için vahye ve nübüvvete muhtaçtır.Ulûhiyyet, nübüvvet ve ahiret üçgenini kavrayarak mahlûkatın en şereflisi olabilmek, şüphesiz ki akıl ışığı altında vahyi inceleyerek ahir zaman nebisine ilim, itikat ve amelde tâbîî olmaya bağlıdır
Yeryüzünden sadece birkaç bin metrelik yükseklikteki gökyüzünde uçarken yeryüzüne baktığımda insanları hiç göremediğim gibi, devasa binaları da kibrit kutuları gibi görüyorum. Düşünüyorum!... Şu koca atmosferde ben neyim? Ne kadarım? Varlığım ne ifade ediyor? Yok olsam ne olur, ne değişir? Bu noktada tükeniyorum!...Fakat madalyonun arkasını çeviriyorum, fiziksel büyüklüğü hangi boyutta olursa olsun kâinattaki hiçbir şeye varoluş sebebini ve yaradanını bilme kabiliyeti verilmediğini, bunların sadece bana verildiğini müşahede ediyor ve rahat bir nefes alıyorum.Bütün bu mahlûkat benim hizmetimde, güneş her sabah benim için doğuyor. Bütün kâinatın hizmetine tahsis edildiği insan, kendisine verilen bu hizmetlerin fevkinde, bunlardan değerli bir hizmet yapmadıkça bunlara layık olamaz.Şüphesiz ki onu bu layık olduğu makama çıkaracak hizmet, var olma sebebini ve yaradanını bilmesi, tanımasıdır.Akıl sahibi olan insan, aklı olmayan hayvandan üstün olduğu gibi, vahiy ve nübüvet kaynağından beslenen insan da bunlardan habersiz olan ve bunları reddeden insandan derecelerce üstündür.Her şeyi akıl yoluyla açıklayan bilim, müşahede edilen bu madde ve mahlûkat âleminde, her asırda yeni şeyler üretiyor ve daha önceki teorileri çürütüyor. Gözle, görülen bu âlemde istikrarı yakalayamayan beşer aklının var oluş sebebini ve evveli ve sonu olmayan yaratıcısını bilmesi mümkün değildir. Bunun için vahye ve nübüvvete muhtaçtır.Ulûhiyyet, nübüvvet ve ahiret üçgenini kavrayarak mahlûkatın en şereflisi olabilmek, şüphesiz ki akıl ışığı altında vahyi inceleyerek ahir zaman nebisine ilim, itikat ve amelde tâbîî olmaya bağlıdır