Kapitalizm, insanlığın ihtiyaçlarının tersine çalışan bir sistem. Bu son derece net, fakat sosyalistlerin önündeki sorun, bu çarpık sistemin nasıl olup da ayakta kalabildiği. Sömürülen/ezilen çoğunluk niçin bu sistemi hemen ortadan kaldırmıyor; politikanın çözmesi gereken, değişmeyen soru bu.
Bugünkü dünyada olduğu gibi 1917 Rusyasında da sosyalistler için reformizme, milliyetçiliğe ve ırkçılığa karşı nasıl tavır alınacağı can alıcı bir konuydu.
Rus işçiler doğuştan devrimci, doğuştan enternasyonalist değildi. 1917 boyunca çok keskin bir politik gelişme yaşadılar. Savaşı destekleyen Menşevik ve Sosyalist Devrimciler gibi partilerin peşinden giden işçiler; savaş karşıtı, devrimci fikirlere kazanıldı. Bu süreçte en önemli rol hem işçilerden öğrenen hem de bu deneyimi işçi sınıfına geri aktarabilen devrimci bir partiye düştü.
İnsanlığın önündeki yol ayrımı (“ya sosyalizm, ya barbarlık”) bugün, 100 sene öncesinden daha keskin ve net vaziyette. Artık kapitalizmin yarattığı iklim krizi dünyadaki tüm yaşamı tehdit eder halde; savaşlar giderek yayılıyor ve daha da vahşileşiyor, vs.
Kapitalizmin yarattığı vahşeti ortadan kaldırmak isteyenler için 1917'deki devrimci süreci, bu sürecin kazanımlarını ve devrimin kaybedilişini anlamak merkezi önemini korumaya devam ediyor.
Sözün özü: 1917 ve sonrası, tarihin sararmış sayfalarına terk edilemeyecek kadar zengin deneyimler barındırıyor.
Kitap iki bölümden oluşuyor: İlk bölümde yer alan altı makale Ekim Devrimi'ne giden yolu, devrimin aşmak zorunda kaldığı iç savaş gibi engelleri ve devrimin sömürülen ve ezilen kesimlerin hayatında yarattığı değişimleri konu ediyor. İkinci bölümde yer alan iki makale devrimin neden ve nasıl kaybedildiğine odaklanıyor ve Ekim'in kazanımlarının hemen yaklaşık on sene içinde kaybedildiğine ve “işçi devleti” yerine kurulan stalinist “devlet kapitalisti” rejiminin genel özelliklerine vurgu yapıyor.
Kapitalizm, insanlığın ihtiyaçlarının tersine çalışan bir sistem. Bu son derece net, fakat sosyalistlerin önündeki sorun, bu çarpık sistemin nasıl olup da ayakta kalabildiği. Sömürülen/ezilen çoğunluk niçin bu sistemi hemen ortadan kaldırmıyor; politikanın çözmesi gereken, değişmeyen soru bu.
Bugünkü dünyada olduğu gibi 1917 Rusyasında da sosyalistler için reformizme, milliyetçiliğe ve ırkçılığa karşı nasıl tavır alınacağı can alıcı bir konuydu.
Rus işçiler doğuştan devrimci, doğuştan enternasyonalist değildi. 1917 boyunca çok keskin bir politik gelişme yaşadılar. Savaşı destekleyen Menşevik ve Sosyalist Devrimciler gibi partilerin peşinden giden işçiler; savaş karşıtı, devrimci fikirlere kazanıldı. Bu süreçte en önemli rol hem işçilerden öğrenen hem de bu deneyimi işçi sınıfına geri aktarabilen devrimci bir partiye düştü.
İnsanlığın önündeki yol ayrımı (“ya sosyalizm, ya barbarlık”) bugün, 100 sene öncesinden daha keskin ve net vaziyette. Artık kapitalizmin yarattığı iklim krizi dünyadaki tüm yaşamı tehdit eder halde; savaşlar giderek yayılıyor ve daha da vahşileşiyor, vs.
Kapitalizmin yarattığı vahşeti ortadan kaldırmak isteyenler için 1917'deki devrimci süreci, bu sürecin kazanımlarını ve devrimin kaybedilişini anlamak merkezi önemini korumaya devam ediyor.
Sözün özü: 1917 ve sonrası, tarihin sararmış sayfalarına terk edilemeyecek kadar zengin deneyimler barındırıyor.
Kitap iki bölümden oluşuyor: İlk bölümde yer alan altı makale Ekim Devrimi'ne giden yolu, devrimin aşmak zorunda kaldığı iç savaş gibi engelleri ve devrimin sömürülen ve ezilen kesimlerin hayatında yarattığı değişimleri konu ediyor. İkinci bölümde yer alan iki makale devrimin neden ve nasıl kaybedildiğine odaklanıyor ve Ekim'in kazanımlarının hemen yaklaşık on sene içinde kaybedildiğine ve “işçi devleti” yerine kurulan stalinist “devlet kapitalisti” rejiminin genel özelliklerine vurgu yapıyor.