Elinizdeki eser, İslam düşüncesinin fakih, kelamcı ve sufî âlimlerinden birisi olan Gazzâlî'nin Selçuklu Bağdat Nizâmiye Medresesinde öğretim üyesi olarak oldukça nitelikli makam ve mevkideyken, eğitim ve öğretim faaliyetini bırakarak metodik şüphecilik yöntemiyle başlattığı bireysel öz eleştirisinin toplumsal analize dönüştüğü el-Münkız mine'd-dalâl ve'l-Musil ila zi'l-‘izzeti ve'l-celâl başlıklı eserinin Arapça orijinal metni ile karşılıklı olarak numaralandırılan çevirisidir. Bu klasik eser felsefi açıdan üç tarzda okunabilir.
İlki, Hakikat'e dair kesin bilgiye ulaştığı sanısıyla Meşşâî filozoflara tekfire varan ciddi eleştireler yönelten bir âlimin içinde bulunduğu sosyo-politik ve psikolojik ortamı göstermesi, dönemindeki hakikat tasarımlarının en tutarlısının hangisi olduğuna dair yeniden bir bireysel arayışı gösteren “otobiyografi” gibi okunabilir. İkincisi, biyografi çalışması olmanın ötesinde bir yöntem bilim kitabı olarak incelenebilir; çünkü hakikat tasarımında bilgi ve kaynaklarını inceleyen, duyusal bilgi ve bunların yanıltma biçimlerini anlatıp, akıl ile bunların test edilmesi gerektiğini belirtir. Felsefi dilde fizik ve metafizik (numen ve fenomen) ayrımı, aklın işlevsel olduğu alana sınır, duyusal ve akli bilginin ötesinde başka bilgi yetilerinin olup olmadığı sorunları açısından okunabilir. Bu bağlamda yakinî/kesin bilgiyi ararken Descartes'in; aklın sınırlarını tartışmaya açtığı için de Kant'ın öncüsüdür.
Üçüncüsü, Hakikat'i aramada birbirleriyle yarışan dört farklı -Felsefî, Kelamî, Bâtınî/Talimî ve Sufî- dinî/fikrî/siyasi öğretinin tahlili ve eleştirisi olup, dönemin toplumsal, kültürel ve dinî yapısının tahlil edilmesi açısından gruplar sosyolojisi olarak okunabilir. Bu anlamda eser, dörtlü hakikat tasarımına dair tasnifle toplumsal münasebetlerin belirlenmesinde dinî/fikrî/siyasi grupların işlevini ve epistemik temellerini inceleyen akademik bir metindir.
Özetle, ilmî açıdan en yüksek noktadayken manevi açıdan oldukça sert bir öz eleştiriye girişerek “metodik şüphe” yöntemiyle başlattığı bireysel hakikat arayışı, ruhi ve akli karışıklıktan ve şaşkınlıktan (dalâletten) kurtulup, İzzet ve Celal Sahibine ulaşmasını anlatırken aynı zamanda döneminin sosyo-politik durumunu da tahlil eder.
Elinizdeki eser, İslam düşüncesinin fakih, kelamcı ve sufî âlimlerinden birisi olan Gazzâlî'nin Selçuklu Bağdat Nizâmiye Medresesinde öğretim üyesi olarak oldukça nitelikli makam ve mevkideyken, eğitim ve öğretim faaliyetini bırakarak metodik şüphecilik yöntemiyle başlattığı bireysel öz eleştirisinin toplumsal analize dönüştüğü el-Münkız mine'd-dalâl ve'l-Musil ila zi'l-‘izzeti ve'l-celâl başlıklı eserinin Arapça orijinal metni ile karşılıklı olarak numaralandırılan çevirisidir. Bu klasik eser felsefi açıdan üç tarzda okunabilir.
İlki, Hakikat'e dair kesin bilgiye ulaştığı sanısıyla Meşşâî filozoflara tekfire varan ciddi eleştireler yönelten bir âlimin içinde bulunduğu sosyo-politik ve psikolojik ortamı göstermesi, dönemindeki hakikat tasarımlarının en tutarlısının hangisi olduğuna dair yeniden bir bireysel arayışı gösteren “otobiyografi” gibi okunabilir. İkincisi, biyografi çalışması olmanın ötesinde bir yöntem bilim kitabı olarak incelenebilir; çünkü hakikat tasarımında bilgi ve kaynaklarını inceleyen, duyusal bilgi ve bunların yanıltma biçimlerini anlatıp, akıl ile bunların test edilmesi gerektiğini belirtir. Felsefi dilde fizik ve metafizik (numen ve fenomen) ayrımı, aklın işlevsel olduğu alana sınır, duyusal ve akli bilginin ötesinde başka bilgi yetilerinin olup olmadığı sorunları açısından okunabilir. Bu bağlamda yakinî/kesin bilgiyi ararken Descartes'in; aklın sınırlarını tartışmaya açtığı için de Kant'ın öncüsüdür.
Üçüncüsü, Hakikat'i aramada birbirleriyle yarışan dört farklı -Felsefî, Kelamî, Bâtınî/Talimî ve Sufî- dinî/fikrî/siyasi öğretinin tahlili ve eleştirisi olup, dönemin toplumsal, kültürel ve dinî yapısının tahlil edilmesi açısından gruplar sosyolojisi olarak okunabilir. Bu anlamda eser, dörtlü hakikat tasarımına dair tasnifle toplumsal münasebetlerin belirlenmesinde dinî/fikrî/siyasi grupların işlevini ve epistemik temellerini inceleyen akademik bir metindir.
Özetle, ilmî açıdan en yüksek noktadayken manevi açıdan oldukça sert bir öz eleştiriye girişerek “metodik şüphe” yöntemiyle başlattığı bireysel hakikat arayışı, ruhi ve akli karışıklıktan ve şaşkınlıktan (dalâletten) kurtulup, İzzet ve Celal Sahibine ulaşmasını anlatırken aynı zamanda döneminin sosyo-politik durumunu da tahlil eder.