1999 yılında geçirdiğim ağır bir travma sonrası kendimi yaşamı sorgularken buldum. O zamanlar 28 yaşında, uluslararası bir şirkette orta kademe yöneticiydim. Yaşıtlarıma göre oldukça iyi para kazanıyor ve yaşadığım şehrin iyi semtlerinden birinde oturuyordum. 5 yıldır dünyalar güzeli bir kızla beraberdim ve yakında evlenmeyi planlıyordum. Geleceğimle ilgili olarak nerede yaşayacağımızdan, ne zaman çocuk sahibi olacağımıza kadar her şey planlanmıştı.
Ama yaşamın benim için planları farklıydı ve bir gecede bildiğim tüm dünya yok oldu. 18 Ağustos 1999 sabahı bildiğimden farklı bir dünyaya uyandım. Gölcük'ü vuran 7,4 şiddetindeki deprem sonucu, çalıştığım fabrika hasar gördü, bir gecede 10 binlerce kişi öldü, yüz binlerce kişi sakat, evsiz ve işsiz kaldı.
Şöyle bir hayal edin, bir sabah kalkıyorsunuz ve eşiniz, aileniz, komşularınız yok. Evsiz, işsiz ve parasızsınız. Bırakın birilerinin yanına sığınmayı, acınızı, üzüntünüzü, korkularınızı paylaşabileceğiniz kimse bile kalmamış. Hayatta kaldığınıza sevinmekse size vicdan azabı veriyor, suçluluk hissediyorsunuz.
Gelecekle ilgili hayalleriniz? Onlar çoktan başka diyarlara yelken açmış. Bilinmezin içinde tek başınasınız…
Deprem yuvaları yıktığı gibi ekonomiyi de yıktı ve Türkiye 2000 yılında ekonomik krize sürüklendi. İşsizlik ve yoksulluk tarihinin en yüksek rakamlarına ulaştı. Depremden kurtulanlar daha kendi yaralarını saramadan ekonomik krizin içinde boğuldu. Türkiye krizler ve travmalar yönünden oldukça zengin bir ülke. 1999 yılından bugüne Türkiye sayısız kriz, cinayet, terör ve yolsuzluk sorunlarıyla uğraştı.Sadece son birkaç yılda yaşanan olaylar bile, insanı ömür boyu stres hastası yapmaya yeter.
Kişiliğimizin savunma mekanizmaları bizleri bu olaylar karşısında duyarsızlaştırıyor. Bir kısmımız gazete okumayı, radyo dinlemeyi hepten bıraktı, bir kısmımızsa artık hiçbir şey hissetmiyor. Duygularıyla temasta kalmayı başaranlarsa öfkeli, üzgün ve yorgun. Kelimeler yetersiz kalıyor. Tüm bu yaşanan olaylar karşısında, duyarsız kalmadan, görmezden gelmeden, sakin kalabilmek mümkün! Bu kitap size basit tekniklerle bütün bu yaşananların içinde ayakta kalabilmeyi, içimizdeki çaresizlik, öfkeye dönüşmeden önce duygularımızı ifade etmeyi ve boşaltmayı öğretmek için tasarlandı.
1999 yılında geçirdiğim ağır bir travma sonrası kendimi yaşamı sorgularken buldum. O zamanlar 28 yaşında, uluslararası bir şirkette orta kademe yöneticiydim. Yaşıtlarıma göre oldukça iyi para kazanıyor ve yaşadığım şehrin iyi semtlerinden birinde oturuyordum. 5 yıldır dünyalar güzeli bir kızla beraberdim ve yakında evlenmeyi planlıyordum. Geleceğimle ilgili olarak nerede yaşayacağımızdan, ne zaman çocuk sahibi olacağımıza kadar her şey planlanmıştı.
Ama yaşamın benim için planları farklıydı ve bir gecede bildiğim tüm dünya yok oldu. 18 Ağustos 1999 sabahı bildiğimden farklı bir dünyaya uyandım. Gölcük'ü vuran 7,4 şiddetindeki deprem sonucu, çalıştığım fabrika hasar gördü, bir gecede 10 binlerce kişi öldü, yüz binlerce kişi sakat, evsiz ve işsiz kaldı.
Şöyle bir hayal edin, bir sabah kalkıyorsunuz ve eşiniz, aileniz, komşularınız yok. Evsiz, işsiz ve parasızsınız. Bırakın birilerinin yanına sığınmayı, acınızı, üzüntünüzü, korkularınızı paylaşabileceğiniz kimse bile kalmamış. Hayatta kaldığınıza sevinmekse size vicdan azabı veriyor, suçluluk hissediyorsunuz.
Gelecekle ilgili hayalleriniz? Onlar çoktan başka diyarlara yelken açmış. Bilinmezin içinde tek başınasınız…
Deprem yuvaları yıktığı gibi ekonomiyi de yıktı ve Türkiye 2000 yılında ekonomik krize sürüklendi. İşsizlik ve yoksulluk tarihinin en yüksek rakamlarına ulaştı. Depremden kurtulanlar daha kendi yaralarını saramadan ekonomik krizin içinde boğuldu. Türkiye krizler ve travmalar yönünden oldukça zengin bir ülke. 1999 yılından bugüne Türkiye sayısız kriz, cinayet, terör ve yolsuzluk sorunlarıyla uğraştı.Sadece son birkaç yılda yaşanan olaylar bile, insanı ömür boyu stres hastası yapmaya yeter.
Kişiliğimizin savunma mekanizmaları bizleri bu olaylar karşısında duyarsızlaştırıyor. Bir kısmımız gazete okumayı, radyo dinlemeyi hepten bıraktı, bir kısmımızsa artık hiçbir şey hissetmiyor. Duygularıyla temasta kalmayı başaranlarsa öfkeli, üzgün ve yorgun. Kelimeler yetersiz kalıyor. Tüm bu yaşanan olaylar karşısında, duyarsız kalmadan, görmezden gelmeden, sakin kalabilmek mümkün! Bu kitap size basit tekniklerle bütün bu yaşananların içinde ayakta kalabilmeyi, içimizdeki çaresizlik, öfkeye dönüşmeden önce duygularımızı ifade etmeyi ve boşaltmayı öğretmek için tasarlandı.