Ergun Hiçyılmaz, Elveda Vatanım - Elveda Esir Kampları'nda, savaşlarda esir düşen askerlerin esir kamplarındaki hayatlarını okurlara aktarıyor. Özellikle Birinci Cihan Harbi'nde esir düşen Osmanlı askerlerinin Sibirya'dan çöllere, Hindistan'dan Birmanya'ya, Burma'dan Guyan'a kadar uzanan tarifi imkânsız hayatlarını, esaretin yaşattıklarını, hatıralara ve belgelere dayanarak anlatıyor.
Yabancı dil ve sanat kursları, futbol karşılaşmaları, açlık, hastalık, sefalet, işkence, ihanet ve infazlar... Esir kamplarında hayatta kalmak için direnen ve umudunu yitirmeyen askerler ve orada sönen hayatlar...
“Esir düşmüştüm artık, Allah'ım, ya Rabbim acı bizlere... Şimdi bir esirdim ve hürriyetim bitmişti. Ağlamak, yine ağlamak geliyordu içimden, ama ne fayda! Sanki ne vardı kurşunlayıp öldürselerdi, her şey ve bütün macera biterdi. Kendi kendime de kızıyordum, içim kan ağlıyordu. Niçin elimde henüz fırsat varken beynime bir kurşun sıkmamıştım. Bütün bunları düşünürken ayakta duracak takatim kalmamıştı. Sendeliyordum. Bütün sinirlerim çözülmüştü, düşecektim. Ben bu buhranlar ve düşüncelerle kıvranırken, derinlerden gelen bir ses bana: ‘Toplan, kendine gel, iradeni yitirme, ona hâkim ol!' diyordu.”
Ergun Hiçyılmaz, Elveda Vatanım - Elveda Esir Kampları'nda, savaşlarda esir düşen askerlerin esir kamplarındaki hayatlarını okurlara aktarıyor. Özellikle Birinci Cihan Harbi'nde esir düşen Osmanlı askerlerinin Sibirya'dan çöllere, Hindistan'dan Birmanya'ya, Burma'dan Guyan'a kadar uzanan tarifi imkânsız hayatlarını, esaretin yaşattıklarını, hatıralara ve belgelere dayanarak anlatıyor.
Yabancı dil ve sanat kursları, futbol karşılaşmaları, açlık, hastalık, sefalet, işkence, ihanet ve infazlar... Esir kamplarında hayatta kalmak için direnen ve umudunu yitirmeyen askerler ve orada sönen hayatlar...
“Esir düşmüştüm artık, Allah'ım, ya Rabbim acı bizlere... Şimdi bir esirdim ve hürriyetim bitmişti. Ağlamak, yine ağlamak geliyordu içimden, ama ne fayda! Sanki ne vardı kurşunlayıp öldürselerdi, her şey ve bütün macera biterdi. Kendi kendime de kızıyordum, içim kan ağlıyordu. Niçin elimde henüz fırsat varken beynime bir kurşun sıkmamıştım. Bütün bunları düşünürken ayakta duracak takatim kalmamıştı. Sendeliyordum. Bütün sinirlerim çözülmüştü, düşecektim. Ben bu buhranlar ve düşüncelerle kıvranırken, derinlerden gelen bir ses bana: ‘Toplan, kendine gel, iradeni yitirme, ona hâkim ol!' diyordu.”