“Efendim ben hayvanları çok severim, 90'ların başında Paris'e burslu öğrenci olarak gittim. Burslu öğrencinin alacağı para ne olacak ki... Baktım param yetmiyor, harçlığımı çıkarmak için başladım Paris sokaklarında kara kalem resim yapmaya. Ancak bir türlü yaptığım resimler satılmıyor, ilgi görmüyordu. Her gelen gün biraz daha beni açlıkla tanış yapıyordu. Yine böyle açlığın bir fare gibi midemi kemirdiği günlerin birinde, elimde kara kalemim, önümde kâğıdım, karşımda oturacak birisini bekliyordum; ne gelen vardı, ne giden. Nedense vakit de geçmek bilmiyordu. Öylece oturduğum sandalyede uyuklamaya başlamıştım ki kaba bir elin dürtmesiyle uyandım. Baktım ki otuz yaşın üzerinde hoş bir kadınla, onun yanında yama gibi duran bir erkek... Kadın büyük bir olasılıkla İspanyol, sürekli gülümsüyor. Erkek ise daha çok mujiklere benziyor. Adam kulağıma eğilerek ‘Resmimi yapar mısın?' dedi.”
“Efendim ben hayvanları çok severim, 90'ların başında Paris'e burslu öğrenci olarak gittim. Burslu öğrencinin alacağı para ne olacak ki... Baktım param yetmiyor, harçlığımı çıkarmak için başladım Paris sokaklarında kara kalem resim yapmaya. Ancak bir türlü yaptığım resimler satılmıyor, ilgi görmüyordu. Her gelen gün biraz daha beni açlıkla tanış yapıyordu. Yine böyle açlığın bir fare gibi midemi kemirdiği günlerin birinde, elimde kara kalemim, önümde kâğıdım, karşımda oturacak birisini bekliyordum; ne gelen vardı, ne giden. Nedense vakit de geçmek bilmiyordu. Öylece oturduğum sandalyede uyuklamaya başlamıştım ki kaba bir elin dürtmesiyle uyandım. Baktım ki otuz yaşın üzerinde hoş bir kadınla, onun yanında yama gibi duran bir erkek... Kadın büyük bir olasılıkla İspanyol, sürekli gülümsüyor. Erkek ise daha çok mujiklere benziyor. Adam kulağıma eğilerek ‘Resmimi yapar mısın?' dedi.”