Mitlerin mantıki bir kavrayışla algılanmasın kökleri yeni çağda başlamamıştır; tersine, antikitenin başlangıç tarihine kadar uzanır. Neredeyse 4. yüzyıldan beri düşünürler "mit ve tragedya" üzerine kafa yormuşlar, onların arka planında yatan gerçeklik ve mantıksallığı bir anlamda anlamaya çalışırken bir anlamda da hesaplaşmaya çalışmışlardır.
Ortaçağ resmi, müziği ve edebiyatı, imparatorlukların tekeline geçen tektanrılı dinlerin içinden ve dışından her fırsatta paganca bir karşı koyuş ile mitolojilerin sevimli, bizden ve erişilebilir tanrılarını ve efsanelerini tekrar tekrar işlemiştir. Kilisenin skolastik mitsizleştirme çalışmaları ise, sadece mitlerin ve tragedyaların alanının daha da genişlemesi ve onların felsefenin de alanına girmesiyle sonuçlanmıştır.
Şimdi mitler ve tragedyalarla hesaplaşmanın 21. yüzyılda bile bittiğini söylemek çok zordur. Ne kadarı gerçek ne kadarı düştür bilinmez; ama bilimin mantık duvarlarına çarpıldıklarında bile etkilerinden bir şey kaybetmeyen mitler ve tragedyalar, tamamen o coğrafyanın yapısına ve kültürel gelişimine uygunluk göstererek tekrar tekrar üretildiler.
Ama Ege Denizi'nin iki yanında kâh mavi koylarda kâh yeşil ormanlarda hâlâ sesleri duyulan, gölgeleri denize düşen, fenerleri gemicilere yol gösteren, yaktıkları ateşleri hâlâ sönmeyen efsaneler, onların bugün de aramızda olduklarının kanıtıdır.
Mitlerin mantıki bir kavrayışla algılanmasın kökleri yeni çağda başlamamıştır; tersine, antikitenin başlangıç tarihine kadar uzanır. Neredeyse 4. yüzyıldan beri düşünürler "mit ve tragedya" üzerine kafa yormuşlar, onların arka planında yatan gerçeklik ve mantıksallığı bir anlamda anlamaya çalışırken bir anlamda da hesaplaşmaya çalışmışlardır.
Ortaçağ resmi, müziği ve edebiyatı, imparatorlukların tekeline geçen tektanrılı dinlerin içinden ve dışından her fırsatta paganca bir karşı koyuş ile mitolojilerin sevimli, bizden ve erişilebilir tanrılarını ve efsanelerini tekrar tekrar işlemiştir. Kilisenin skolastik mitsizleştirme çalışmaları ise, sadece mitlerin ve tragedyaların alanının daha da genişlemesi ve onların felsefenin de alanına girmesiyle sonuçlanmıştır.
Şimdi mitler ve tragedyalarla hesaplaşmanın 21. yüzyılda bile bittiğini söylemek çok zordur. Ne kadarı gerçek ne kadarı düştür bilinmez; ama bilimin mantık duvarlarına çarpıldıklarında bile etkilerinden bir şey kaybetmeyen mitler ve tragedyalar, tamamen o coğrafyanın yapısına ve kültürel gelişimine uygunluk göstererek tekrar tekrar üretildiler.
Ama Ege Denizi'nin iki yanında kâh mavi koylarda kâh yeşil ormanlarda hâlâ sesleri duyulan, gölgeleri denize düşen, fenerleri gemicilere yol gösteren, yaktıkları ateşleri hâlâ sönmeyen efsaneler, onların bugün de aramızda olduklarının kanıtıdır.