Gün boyu bilgisayar başında çalışırken tam olarak ne iş yaptıklarını kendilerine bile açıklamakta zorlanan günümüz zihin emekçileri, anlamlı bir hayattan giderek uzaklaştıklarını, adını koyamadıkları bir şeylerin eksikliğini hissettiklerini daha sık dile getirir oldular. İnsana kendini aciz ve edilgen hissettiren, kullanıp atmaktan öte ilişki kuramadığımız tüketim ürünleri de bu yabancılaşma hissini pekiştiriyor. Acaba elle tutulur ve hissedilir dünyadan giderek kopuyor olabilir miyiz?
Felsefe doktorasının ardından Washington'daki bir düşünce kuruluşunda başladığı kariyerini bırakıp motosiklet tamirhanesi açan Matthew Crawford, liseden sonra apar topar üniversiteye, oradan da ofise tıkıldığını düşünenler için bu kitapta yeni bir kapı aralıyor. Crawford, bir zamanlar gündelik hayatın parçası olmasına rağmen bugün kaybolmakta olan bir deneyimi, insanın elleriyle bir şeyler üretme ve eşyalarını tamir etme pratiğini mercek altına aldığıEşyanın Dilinden Anlamak'ta el becerisi ve ustalık gerektiren işlerin itibarını iade ediyor.
Düşünme ile yapmanın, zihin emeği ile kol emeğinin birbirinden büsbütün ayrı şeyler olduğu yanılsamasıyla herkesi zihin emekçisi olmaya yönlendiren modern eğitim mantığını sorgulayan Crawford, yüz yıl kadar önce seri üretim hattının ortaya çıkmasıyla doğan bu ayrımın, her iki emek biçiminin de değerini azalttığını örneklerle ortaya koyuyor. Öte yandan, Crawford'a göre büsbütün umutsuz olmaya da gerek yok: Seri üretim hattının gayri insani düzenini de, ofis işlerinin zihin uyuşturan anlamsızlığını da bertaraf etmek mümkün.
Emeğin değeri ve anlamına dair anlatıları irdeleyenEşyanın Dilinden Anlamak, giderek soyutlaşan bir dünyada ayaklarımızı yere nasıl basabileceğimiz üzerine kapsamlı bir tartışma.
Gün boyu bilgisayar başında çalışırken tam olarak ne iş yaptıklarını kendilerine bile açıklamakta zorlanan günümüz zihin emekçileri, anlamlı bir hayattan giderek uzaklaştıklarını, adını koyamadıkları bir şeylerin eksikliğini hissettiklerini daha sık dile getirir oldular. İnsana kendini aciz ve edilgen hissettiren, kullanıp atmaktan öte ilişki kuramadığımız tüketim ürünleri de bu yabancılaşma hissini pekiştiriyor. Acaba elle tutulur ve hissedilir dünyadan giderek kopuyor olabilir miyiz?
Felsefe doktorasının ardından Washington'daki bir düşünce kuruluşunda başladığı kariyerini bırakıp motosiklet tamirhanesi açan Matthew Crawford, liseden sonra apar topar üniversiteye, oradan da ofise tıkıldığını düşünenler için bu kitapta yeni bir kapı aralıyor. Crawford, bir zamanlar gündelik hayatın parçası olmasına rağmen bugün kaybolmakta olan bir deneyimi, insanın elleriyle bir şeyler üretme ve eşyalarını tamir etme pratiğini mercek altına aldığıEşyanın Dilinden Anlamak'ta el becerisi ve ustalık gerektiren işlerin itibarını iade ediyor.
Düşünme ile yapmanın, zihin emeği ile kol emeğinin birbirinden büsbütün ayrı şeyler olduğu yanılsamasıyla herkesi zihin emekçisi olmaya yönlendiren modern eğitim mantığını sorgulayan Crawford, yüz yıl kadar önce seri üretim hattının ortaya çıkmasıyla doğan bu ayrımın, her iki emek biçiminin de değerini azalttığını örneklerle ortaya koyuyor. Öte yandan, Crawford'a göre büsbütün umutsuz olmaya da gerek yok: Seri üretim hattının gayri insani düzenini de, ofis işlerinin zihin uyuşturan anlamsızlığını da bertaraf etmek mümkün.
Emeğin değeri ve anlamına dair anlatıları irdeleyenEşyanın Dilinden Anlamak, giderek soyutlaşan bir dünyada ayaklarımızı yere nasıl basabileceğimiz üzerine kapsamlı bir tartışma.