Bu kitap, kültür, kimlik ve etnisite kavramları arasındaki ilişkiyi, kültürlerarası karşılaşmanın dinamikleriyle kavramaya odaklanmıştır. Bu doğrultuda etnik sınırların nasıl kurulduğu ve kültürlerarası süreçlerin bu sınırların oluşumunda ne türden etkilere sahip olduğu incelenmiştir. Çalışma kapsamında, Orta Anadolu'da farklı etnik grupların bir arada yaşadığı fakat çoğunluğu Kürtlerin oluşturduğu bir ilçe olan Haymana'da etnografik saha çalışması yapılmış ve peşine düşülen konuya dair veriler elde edilmiştir. Öte taraftan alan araştırmasına Ankara şehir merkezinde yaşayan Haymanalı Kürtler de dâhil edilmiştir. Böylelikle iki ayrı sahada deneyimlenen kimliklenme süreçleri ve kültürlerarası etkileşimin dinamikleri arasında kıyaslama yapma fırsatı yakalanmıştır. Genel olarak bakıldığında, topluluk üyelerinin ritüel, cinsiyet, meslek gibi kategorilere dayanarak, diğer etnik gruplarla araya koydukları kültürel farklar, bir taraftan kültürlerarasındaki sınırların çizilmesine olanak tanırken, öte taraftan da dâhil etme ve dışlama pratikleriyle, grup kimliğinin pekişip, sürdürülmesini sağlamıştır. Böylelikle başta Türkler olmak üzere diğer etnik kimliklerle iç içe yaşayan topluluk üyeleri, Kürt kimliğini sürekli yeniden kurmayı ve sürdürmeyi başarabilmişlerdir. Etnik kimlik varoluşunu, onu ötekilerden ayıran kültürel sınırlara borçludur. Dolayısıyla sınırların kalıcılığı, kültürel kimliğin sürdürülmesinin garantisidir.
Bu kitap, kültür, kimlik ve etnisite kavramları arasındaki ilişkiyi, kültürlerarası karşılaşmanın dinamikleriyle kavramaya odaklanmıştır. Bu doğrultuda etnik sınırların nasıl kurulduğu ve kültürlerarası süreçlerin bu sınırların oluşumunda ne türden etkilere sahip olduğu incelenmiştir. Çalışma kapsamında, Orta Anadolu'da farklı etnik grupların bir arada yaşadığı fakat çoğunluğu Kürtlerin oluşturduğu bir ilçe olan Haymana'da etnografik saha çalışması yapılmış ve peşine düşülen konuya dair veriler elde edilmiştir. Öte taraftan alan araştırmasına Ankara şehir merkezinde yaşayan Haymanalı Kürtler de dâhil edilmiştir. Böylelikle iki ayrı sahada deneyimlenen kimliklenme süreçleri ve kültürlerarası etkileşimin dinamikleri arasında kıyaslama yapma fırsatı yakalanmıştır. Genel olarak bakıldığında, topluluk üyelerinin ritüel, cinsiyet, meslek gibi kategorilere dayanarak, diğer etnik gruplarla araya koydukları kültürel farklar, bir taraftan kültürlerarasındaki sınırların çizilmesine olanak tanırken, öte taraftan da dâhil etme ve dışlama pratikleriyle, grup kimliğinin pekişip, sürdürülmesini sağlamıştır. Böylelikle başta Türkler olmak üzere diğer etnik kimliklerle iç içe yaşayan topluluk üyeleri, Kürt kimliğini sürekli yeniden kurmayı ve sürdürmeyi başarabilmişlerdir. Etnik kimlik varoluşunu, onu ötekilerden ayıran kültürel sınırlara borçludur. Dolayısıyla sınırların kalıcılığı, kültürel kimliğin sürdürülmesinin garantisidir.