Diyelim ki yüz kişi güneş altında durmuş, uzaktan bir kişi de aydın gözleri ile yalnızca onlara doğru bakınarak geliyor; bir davul çalıyor ve raks ediyor. Bu yüz kişi arasında hiçbir fikir ayrılığı olmaz. (Hepsi onu aynı durumda görür). Ama karanlık bir gecede veya sisli ve bulutlu bir havada bu davul sesi gelse, işitenler arasında yüz türlü fikir ayrılığı belirir. Biri bu gelen askerdir der, öteki sünnet düğünüdür der; hülasa her biri bir fikir yürütür. Neticede felsefeciler de peygamberleri halk ile meşgul olduklarından ve peygamberlik makamının şerefini koruduklarından dolayı meleklerden noksan görürler. Ancak bu hususta nebiler hiç bir zaman yollarını şaşırmazlar. Lakin tecrid ve halvet mertebesinde kalırlar.
Peygamberlerin kadın almasını da bir nevi eksiklik ve uygunsuzluk sayarlar. Her ne kadar, o hal kuvvettendir desen de öteki der ki, şunu da söylerler ki, konuşan kimse hoş sözlü olmalıdır. Sinesinde her an yeni yeni hikmet kaynakları fışkırmalıdır. Bir başkası, toplantıda güzel öğütler ve konuşmlar yapmadıkça meclis kızışmaz der. Başka biri de hiç bir an boş kalmaz hep coşkunluklar, yeni yeni ilhamlarla eli hiç bir işe değmez, ancak uyumak ve oturup su dökmekle vakit geçirir.
Derler ki; Su dökerken Allah adını söylemek (Besmele çekmek) gerekmez. Şimdi padişah bu attan aşağı inmiyor, ne ahırın içinde, ne dışında, ne atı yem yerken, ne de terslerken, işte ben bu saatte bir şey yedim ki, eğer başkası benim yerimde olsaydı üstündeki elbiseyi parça parça ederdi. Ben yenimi çözdüm ve bir saat başımı önüme eğdim. Allahın latif kulları vardır. Nihayet erlik kuvvetinden Tur Dağı parça parça oldu. Bugün o şey ki, ondan bütün alem bir şey elde eder ve o şeyden her şey meydana gelir. Bugün gördüğün ve bildiğin her latif ki bu ondan var olmuş ve meydana gelmiştir. Bundan daha latif ve bundan daha latif ve bundan daha iyidir. Derler ki; Allahtan bir nişan var ki, gülelim. Sen inayet ve rahmette kimden daha üstünsün? Allah dedi ki; Her kim benim Allahlığımı çok anarsa ya dilden anar ya candan.
Diyelim ki yüz kişi güneş altında durmuş, uzaktan bir kişi de aydın gözleri ile yalnızca onlara doğru bakınarak geliyor; bir davul çalıyor ve raks ediyor. Bu yüz kişi arasında hiçbir fikir ayrılığı olmaz. (Hepsi onu aynı durumda görür). Ama karanlık bir gecede veya sisli ve bulutlu bir havada bu davul sesi gelse, işitenler arasında yüz türlü fikir ayrılığı belirir. Biri bu gelen askerdir der, öteki sünnet düğünüdür der; hülasa her biri bir fikir yürütür. Neticede felsefeciler de peygamberleri halk ile meşgul olduklarından ve peygamberlik makamının şerefini koruduklarından dolayı meleklerden noksan görürler. Ancak bu hususta nebiler hiç bir zaman yollarını şaşırmazlar. Lakin tecrid ve halvet mertebesinde kalırlar.
Peygamberlerin kadın almasını da bir nevi eksiklik ve uygunsuzluk sayarlar. Her ne kadar, o hal kuvvettendir desen de öteki der ki, şunu da söylerler ki, konuşan kimse hoş sözlü olmalıdır. Sinesinde her an yeni yeni hikmet kaynakları fışkırmalıdır. Bir başkası, toplantıda güzel öğütler ve konuşmlar yapmadıkça meclis kızışmaz der. Başka biri de hiç bir an boş kalmaz hep coşkunluklar, yeni yeni ilhamlarla eli hiç bir işe değmez, ancak uyumak ve oturup su dökmekle vakit geçirir.
Derler ki; Su dökerken Allah adını söylemek (Besmele çekmek) gerekmez. Şimdi padişah bu attan aşağı inmiyor, ne ahırın içinde, ne dışında, ne atı yem yerken, ne de terslerken, işte ben bu saatte bir şey yedim ki, eğer başkası benim yerimde olsaydı üstündeki elbiseyi parça parça ederdi. Ben yenimi çözdüm ve bir saat başımı önüme eğdim. Allahın latif kulları vardır. Nihayet erlik kuvvetinden Tur Dağı parça parça oldu. Bugün o şey ki, ondan bütün alem bir şey elde eder ve o şeyden her şey meydana gelir. Bugün gördüğün ve bildiğin her latif ki bu ondan var olmuş ve meydana gelmiştir. Bundan daha latif ve bundan daha latif ve bundan daha iyidir. Derler ki; Allahtan bir nişan var ki, gülelim. Sen inayet ve rahmette kimden daha üstünsün? Allah dedi ki; Her kim benim Allahlığımı çok anarsa ya dilden anar ya candan.