… Bu yıkıcı bu dehşet verici bu tükenmez vahşi enerjinin muhatabı olmanın korkusu daha sayıma çıkarken otururdu yüreklere. Bu yüzden “sayım” deyince solardı benizler. Uçardı renkler. Geride bir soluk sarı kalırdı.”
“Umut ve hayaldir hücrenin duvarlarına karşı durabilen. Umut ve hayaldir, hücre mahkumuna insan olduğunu ve dayanması gerektiğini geveze bir kuş gibi hiç durmadan fısıldayan. Umut ve hayaldir 12 Eylülün tutuklayamadığı, zapt edemediği, deviremeyip, baş edemediği nadir kavramlardan biri… Hücre bedenlerin zapt edilirken, ruhun alabildiğince uçtuğu yerdir. Bedenlere hücreden çıkış mı? Kim bilir? Bir çıkış varsa da ne zaman? Kim bilebilir?”
“Ah! Cemre ah! Ne yaptın sen? Ne yaptın da mart ayının sonunu gösterirken takvimler sen gelmedin, ısıtamadın Mamak'ı. Bizi düşünmedin diyelim, ya kucağımdaki yavruyu da mı düşünmedin?
… Yoruldum be Cemre! Tam iki saat oldu nizamiyeden otobüslerle getirilişimiz. Yoruldum be! Beş dakika görüşmek için bu çile. Artık yavrumu kucağımda taşımaya yetmiyor gücüm be, yetmiyor işte.”
“Şuraya uzansam sırt üstü. Yavrumu yatırsam, göğsüme… Ağrıyan belim dinlense, şu buzun üstünde. Uyusam derince. Yavrum da uyusa… Ağlamaktan kısılan sesi dinlense… Kollarımı salsam iki yanıma… Hatta ölsem be… Ölsem be…”.
… Bu yıkıcı bu dehşet verici bu tükenmez vahşi enerjinin muhatabı olmanın korkusu daha sayıma çıkarken otururdu yüreklere. Bu yüzden “sayım” deyince solardı benizler. Uçardı renkler. Geride bir soluk sarı kalırdı.”
“Umut ve hayaldir hücrenin duvarlarına karşı durabilen. Umut ve hayaldir, hücre mahkumuna insan olduğunu ve dayanması gerektiğini geveze bir kuş gibi hiç durmadan fısıldayan. Umut ve hayaldir 12 Eylülün tutuklayamadığı, zapt edemediği, deviremeyip, baş edemediği nadir kavramlardan biri… Hücre bedenlerin zapt edilirken, ruhun alabildiğince uçtuğu yerdir. Bedenlere hücreden çıkış mı? Kim bilir? Bir çıkış varsa da ne zaman? Kim bilebilir?”
“Ah! Cemre ah! Ne yaptın sen? Ne yaptın da mart ayının sonunu gösterirken takvimler sen gelmedin, ısıtamadın Mamak'ı. Bizi düşünmedin diyelim, ya kucağımdaki yavruyu da mı düşünmedin?
… Yoruldum be Cemre! Tam iki saat oldu nizamiyeden otobüslerle getirilişimiz. Yoruldum be! Beş dakika görüşmek için bu çile. Artık yavrumu kucağımda taşımaya yetmiyor gücüm be, yetmiyor işte.”
“Şuraya uzansam sırt üstü. Yavrumu yatırsam, göğsüme… Ağrıyan belim dinlense, şu buzun üstünde. Uyusam derince. Yavrum da uyusa… Ağlamaktan kısılan sesi dinlense… Kollarımı salsam iki yanıma… Hatta ölsem be… Ölsem be…”.