“Her şey çürüyor, her şey... İnsanlar çürümeyecekler mi? Eylülde, sanki bahara hasret çeken hüzünlü bir tazelik, sanki üzerine çöken kışın kendisini yok etmek isteyen sonbahara rağmen devam etmek, yine bahar olmak mücadelesi vardır; fakat bunun için muhtaç olduğu şeylerden mahrumdur ve kendisinde de dayanma gücü kalmamıştır. Tabiat da bunu anlamış gibi acı bir düşünceyle üstüne çöken ıssızlığın, matemin altında ezilerek durur. Ne kadar uğraşırsa uğraşsın, ne kadar dayanabilirse dayansın kışın galip geleceğini, artık her şeyin, her ümidin bittiğini, buna dayanmak gerektiğini anlamaktan doğan bir güçsüzlük ile ağlar... Ne renk ne de güzel koku... İşte yapraklar ölüyor... Rüzgâr insafsız, yağmur inatçı; her şey çürüyor, oh!.. Her şey çürüyor...”
Mehmet Rauf
“Her şey çürüyor, her şey... İnsanlar çürümeyecekler mi? Eylülde, sanki bahara hasret çeken hüzünlü bir tazelik, sanki üzerine çöken kışın kendisini yok etmek isteyen sonbahara rağmen devam etmek, yine bahar olmak mücadelesi vardır; fakat bunun için muhtaç olduğu şeylerden mahrumdur ve kendisinde de dayanma gücü kalmamıştır. Tabiat da bunu anlamış gibi acı bir düşünceyle üstüne çöken ıssızlığın, matemin altında ezilerek durur. Ne kadar uğraşırsa uğraşsın, ne kadar dayanabilirse dayansın kışın galip geleceğini, artık her şeyin, her ümidin bittiğini, buna dayanmak gerektiğini anlamaktan doğan bir güçsüzlük ile ağlar... Ne renk ne de güzel koku... İşte yapraklar ölüyor... Rüzgâr insafsız, yağmur inatçı; her şey çürüyor, oh!.. Her şey çürüyor...”
Mehmet Rauf