Eylül çoktan bitti. Üsküdar'ın parke taşlarla döşeli eski yokuşunu çıkarken yorgun. Dallar hepten çıplak kaldı. Sararmış yapraklar ayaklarına dolanıyor. Bir daha konuşmamak üzere bir suskunluğa bürünmüş gibi. Cavidan'ın kulaklarından hiç gitmeyen sesi "Üzgünüm Zehra, nasıl söylesem, Mübeccel Hanım kardeşini beğenmiş..." Görülmemiş sabrına ve inceliğine yükleniyor yine, "Hayırlısı!" diyor. Derin bir nefes alıyor. "Hayırlısıyla" diyor tekrar. Çıplak ağaçların gerisinden, kızaran gözlerini denize çeviriyor. İnsanı ağlatan suskun griliği ve solgun maviliği ile deniz uzanıyor boylu boyunca...
Eylül çoktan bitti. Üsküdar'ın parke taşlarla döşeli eski yokuşunu çıkarken yorgun. Dallar hepten çıplak kaldı. Sararmış yapraklar ayaklarına dolanıyor. Bir daha konuşmamak üzere bir suskunluğa bürünmüş gibi. Cavidan'ın kulaklarından hiç gitmeyen sesi "Üzgünüm Zehra, nasıl söylesem, Mübeccel Hanım kardeşini beğenmiş..." Görülmemiş sabrına ve inceliğine yükleniyor yine, "Hayırlısı!" diyor. Derin bir nefes alıyor. "Hayırlısıyla" diyor tekrar. Çıplak ağaçların gerisinden, kızaran gözlerini denize çeviriyor. İnsanı ağlatan suskun griliği ve solgun maviliği ile deniz uzanıyor boylu boyunca...