“Haydi, kendini kanıtla, sorulara cevap ver! Adam olduğunu göster!” Böyle başlar sınav ve kendini kanıtlama savaşı. Geride kendi küçük dünyan, mavi hayallerin, masum çocukluğun, büyükbabandan dinlediğin masalların fantastik dünyası var ama gerçek böyle değildir. Okul çantasına koymamıştır onları annen. Mahalle arkadaşların, büyüklerin, hepsi başka bir kimliğe
girmiştir. Güvenlik duvarların, dayanak noktaların geçmişte kalmıştır artık. Şimdi bu büyük ve kutsal öğreticinin sorularına mantıklı cevap vermek zorundasın. Dersten kaçamazsın. Hayatın önündesin, incinme tahtasının dibinde. Komik duruma düşme ihtimali şahdamarını zorlamaktadır. Zavallı bir kedi yavrusu gibi ürkek gözlerle bakarsın etrafına. Biri gelip
çaresizliğini toplasın diye beklersin.
Soğuk sularda yıkandığım bir şelale inerdi bacaklarından.
Kızlığından üç deniz, gülüşünden yedi cehennem çıkardı.
Ve uzandı gölgesine boşluğun; bir eski zaman ağıtını mırıldanarak, ruhunu delip geçen tulumun ağır ezgileriyle. Bir kayanın çatlağından nasıl sızarsa su, öylece sızdı gelin çıkarma havası yüreğine. Güneş kabuğuna çekilmiş, ay kim bilir ne zaman çıkacaktı bir daha.
Gök gelinlik olup zarif süzülüşlerle yeryüzüne iniyordu. Bütün gelinlik kızlara yetecek kadar beyaz gelinlikler ve çiçekleriyle. İstisnası yoktu; dünyanın son günü gelecekti elbet.
Ve sen küçük kız, bu masal dağlarının hüznünü kaldırmak için henüz çok küçüksün. Her şeyden evvel dünyalarımız ayrı bizim. Bunu şimdi uzandığım yerden anlatmama imkan yok. Anlatsam da dilimden anlamazsın. Senin göğün mavidir, benimkisi kurşuni ve yağmurlu. Senin umutların, yaşanacak günlerin var, benimse ağıtlarım.
“Haydi, kendini kanıtla, sorulara cevap ver! Adam olduğunu göster!” Böyle başlar sınav ve kendini kanıtlama savaşı. Geride kendi küçük dünyan, mavi hayallerin, masum çocukluğun, büyükbabandan dinlediğin masalların fantastik dünyası var ama gerçek böyle değildir. Okul çantasına koymamıştır onları annen. Mahalle arkadaşların, büyüklerin, hepsi başka bir kimliğe
girmiştir. Güvenlik duvarların, dayanak noktaların geçmişte kalmıştır artık. Şimdi bu büyük ve kutsal öğreticinin sorularına mantıklı cevap vermek zorundasın. Dersten kaçamazsın. Hayatın önündesin, incinme tahtasının dibinde. Komik duruma düşme ihtimali şahdamarını zorlamaktadır. Zavallı bir kedi yavrusu gibi ürkek gözlerle bakarsın etrafına. Biri gelip
çaresizliğini toplasın diye beklersin.
Soğuk sularda yıkandığım bir şelale inerdi bacaklarından.
Kızlığından üç deniz, gülüşünden yedi cehennem çıkardı.
Ve uzandı gölgesine boşluğun; bir eski zaman ağıtını mırıldanarak, ruhunu delip geçen tulumun ağır ezgileriyle. Bir kayanın çatlağından nasıl sızarsa su, öylece sızdı gelin çıkarma havası yüreğine. Güneş kabuğuna çekilmiş, ay kim bilir ne zaman çıkacaktı bir daha.
Gök gelinlik olup zarif süzülüşlerle yeryüzüne iniyordu. Bütün gelinlik kızlara yetecek kadar beyaz gelinlikler ve çiçekleriyle. İstisnası yoktu; dünyanın son günü gelecekti elbet.
Ve sen küçük kız, bu masal dağlarının hüznünü kaldırmak için henüz çok küçüksün. Her şeyden evvel dünyalarımız ayrı bizim. Bunu şimdi uzandığım yerden anlatmama imkan yok. Anlatsam da dilimden anlamazsın. Senin göğün mavidir, benimkisi kurşuni ve yağmurlu. Senin umutların, yaşanacak günlerin var, benimse ağıtlarım.