Homo sapiens ilkin Bilmeyi bilmeyen, ama bilmesi gereken varlıktır. Özdeksel Doğadan daha çoğudur, Düşüncedir, Tindir. Kendinde Bilme, henüz bilmeyen Bilme Meraktır. Düşüncenin bu gizilliği onun açınma, edimselleşme, gelişme zorunluğu altında olmasıdır. Bu yeti özgür bırakıldığı zaman örneğin bütün bir Antik Çağda ilkin yalnızca İyonya.da olduğu gibi hiçbir dışsal kaygı ile sınırlanmaksızın kendini özgür devimine bırakabildiği zaman yalnızca bilmeyecek, Bilmeyi de bilmeyi isteyecek, Kavram kendi doğasını da kavrayacaktır. O zaman Düşünce kendini Felsefe olarak bilinen o ussal etkinliğe yükseltecektir. Bu nedenle denebilir ki, Felsefenin biricik tarihsel öngereği düşünceye koşulsuz Özgürlük olanağını verecek olan ortamdır. İlk düşünürler Gerçeği hiçbirşey karşısında ikincil ya da koşullu görmediler, eksiksiz bir düşünsel yüreklilikle dünyalarını kendi Uslarında anlamaya çalıştılar. Doğanın ve Realitenin gözlemini kendi Kavramlarıyla belirleyerek.
Doğuş, özellikle Felsefeninki ise, Ereğine doğru olgunlaşmak için zorunlu mantıksal adımların atılmasını gerektirir. Kestirmeler olanaksızdır ve Usun kavramsal açınımı tüm kıpılarından geçmelidir. Kendiliğindendir, verili bir gizilliğin kendini açındırmasıdır ve Felsefe durumunda bu gelişim ilkin henüz Kavramın imgelerle örtülü devimidir: Su, Hava, Ateş,Toprak ama gene de böyle fiziksel/özdeksel şeyler olarak değil, düşünsel birer ilke olarak. Düşünce henüz kendini nesne aldığının, nesnesinde kendi kendisi ile karşılaştığının bilinci değildir, ve bu nedenle kendi dışında iken kendi içinde de olduğunun bilinci değildir. Yaptığı şey yalnızca bir Doğa Bilimidir İyonya Evrenbilimi.
Genç Felsefe daha sonra şu ya da bu tasarımın öne çıkmasıyla ve her zaman bu tekil öğede taşkınlığa varan bir vurguyla gelişimini sergiledi, herşeyi tek bir özsel Arkeye indirgerken gene de duyusal olan bu Arkeyi Kavramın kendisine doğru arılaştırdı. Ve Anaxagoras evrenin özü olarak Nousu ileri sürdüğü zaman, Felsefe Gerçeği düşüncede arama etkinliği olarak kendinin bilincini kavradı. Gerçeği, Anlamı Doğada aradılar. Ama burada Us kendini tüketemez doğal bilgelikten tinsel bilgeliğe yükselmenin zorunluğu. Sokrates İyi ve Doğru olarak Gerçekliği insanın Duyuncunda aradı. Atina duyuncunu, onun yetersizliği üzerine kurulu yerleşik törelliği ve inancı sorguladı. Ayrım öldürücüydü.
Felsefenin doğuşu ona eşlik eden inanılmaz düşlem gücüne, gün ışığına çıkışın ilk güçsüzlüğüne karşın görkemlidir, çünkü salt kendi içinden doğmuş olmanın coşkusu, salt kendi öz açınımını belirlemenin güzelliği olarak varoluş öğesini bulduğu yer Özgürlüğün tözüdür, İdeadır.
- Aziz Yardımlı
Homo sapiens ilkin Bilmeyi bilmeyen, ama bilmesi gereken varlıktır. Özdeksel Doğadan daha çoğudur, Düşüncedir, Tindir. Kendinde Bilme, henüz bilmeyen Bilme Meraktır. Düşüncenin bu gizilliği onun açınma, edimselleşme, gelişme zorunluğu altında olmasıdır. Bu yeti özgür bırakıldığı zaman örneğin bütün bir Antik Çağda ilkin yalnızca İyonya.da olduğu gibi hiçbir dışsal kaygı ile sınırlanmaksızın kendini özgür devimine bırakabildiği zaman yalnızca bilmeyecek, Bilmeyi de bilmeyi isteyecek, Kavram kendi doğasını da kavrayacaktır. O zaman Düşünce kendini Felsefe olarak bilinen o ussal etkinliğe yükseltecektir. Bu nedenle denebilir ki, Felsefenin biricik tarihsel öngereği düşünceye koşulsuz Özgürlük olanağını verecek olan ortamdır. İlk düşünürler Gerçeği hiçbirşey karşısında ikincil ya da koşullu görmediler, eksiksiz bir düşünsel yüreklilikle dünyalarını kendi Uslarında anlamaya çalıştılar. Doğanın ve Realitenin gözlemini kendi Kavramlarıyla belirleyerek.
Doğuş, özellikle Felsefeninki ise, Ereğine doğru olgunlaşmak için zorunlu mantıksal adımların atılmasını gerektirir. Kestirmeler olanaksızdır ve Usun kavramsal açınımı tüm kıpılarından geçmelidir. Kendiliğindendir, verili bir gizilliğin kendini açındırmasıdır ve Felsefe durumunda bu gelişim ilkin henüz Kavramın imgelerle örtülü devimidir: Su, Hava, Ateş,Toprak ama gene de böyle fiziksel/özdeksel şeyler olarak değil, düşünsel birer ilke olarak. Düşünce henüz kendini nesne aldığının, nesnesinde kendi kendisi ile karşılaştığının bilinci değildir, ve bu nedenle kendi dışında iken kendi içinde de olduğunun bilinci değildir. Yaptığı şey yalnızca bir Doğa Bilimidir İyonya Evrenbilimi.
Genç Felsefe daha sonra şu ya da bu tasarımın öne çıkmasıyla ve her zaman bu tekil öğede taşkınlığa varan bir vurguyla gelişimini sergiledi, herşeyi tek bir özsel Arkeye indirgerken gene de duyusal olan bu Arkeyi Kavramın kendisine doğru arılaştırdı. Ve Anaxagoras evrenin özü olarak Nousu ileri sürdüğü zaman, Felsefe Gerçeği düşüncede arama etkinliği olarak kendinin bilincini kavradı. Gerçeği, Anlamı Doğada aradılar. Ama burada Us kendini tüketemez doğal bilgelikten tinsel bilgeliğe yükselmenin zorunluğu. Sokrates İyi ve Doğru olarak Gerçekliği insanın Duyuncunda aradı. Atina duyuncunu, onun yetersizliği üzerine kurulu yerleşik törelliği ve inancı sorguladı. Ayrım öldürücüydü.
Felsefenin doğuşu ona eşlik eden inanılmaz düşlem gücüne, gün ışığına çıkışın ilk güçsüzlüğüne karşın görkemlidir, çünkü salt kendi içinden doğmuş olmanın coşkusu, salt kendi öz açınımını belirlemenin güzelliği olarak varoluş öğesini bulduğu yer Özgürlüğün tözüdür, İdeadır.
- Aziz Yardımlı