Bu kitapta yer alan filmler, yazarın yıllar boyu defterinde biriken yazılarından oluşuyor. Yazar buraya sadece beğendiği, sevdiği filmleri almıştır. Defterdeki yazılara bakıldığında, ne bildik sinema yazılarının o boğucu kuramsal karmaşasına, ne de tüketime açık magazinel yaklaşımlara itibar edildiği görülecektir. Elbette, zaman zaman, sinemanın genel sorunları ve konuları üzerine de notlar düşülüyor. Ama sinemanın o sıkıcı, artık bıkkınlık veren kuramsal tartışmalarına girilmeden, sözü edilen filmin hep özne olmasına dikkat ediliyor. Kısaca tüm yazılar, filmin üstünü örtmeyi değil, açmayı, paylaşmayı hedefliyor. Hemen fark edilebilecek diğer bir özellik de yazılarda ‘hikâye'nin öne çıkması, giderek tip, karakter ağırlıklı bir yaklaşımın benimsenmesidir. Oysa sinema yazarları/eleştirmenleri filmin hikâyesini anlatmaktan pek hoşlanmazlar. Daha çok filmin onlarda bıraktıkları ilk izlenimleri, teknik ve sinemasal özelliklerini ağırlıklı olarak yazılarında işlerler. Burada bu genel anlayışa uyulmamış, yazılardan aynı zamanda bir ‘hikâye tadı' yakalanması amaçlanmıştır. Yazara göre, sinemanın kendisi zaten yazı dilini görüntünün diline çevirme çabası iken onu yeniden yazının diline dönüştürmek ironik/beyhude bir uğraştır. Bu nedenle de defterdeki yazılar, anlatılan filmle birebir ayniliğe tekamül etmiyor. Bir film elbette yazıya, kitaba sığmaz. Ama bu kitap okuyucuyu filme ulaştırırsa görevini yapmış olacaktır.
Bu kitapta yer alan filmler, yazarın yıllar boyu defterinde biriken yazılarından oluşuyor. Yazar buraya sadece beğendiği, sevdiği filmleri almıştır. Defterdeki yazılara bakıldığında, ne bildik sinema yazılarının o boğucu kuramsal karmaşasına, ne de tüketime açık magazinel yaklaşımlara itibar edildiği görülecektir. Elbette, zaman zaman, sinemanın genel sorunları ve konuları üzerine de notlar düşülüyor. Ama sinemanın o sıkıcı, artık bıkkınlık veren kuramsal tartışmalarına girilmeden, sözü edilen filmin hep özne olmasına dikkat ediliyor. Kısaca tüm yazılar, filmin üstünü örtmeyi değil, açmayı, paylaşmayı hedefliyor. Hemen fark edilebilecek diğer bir özellik de yazılarda ‘hikâye'nin öne çıkması, giderek tip, karakter ağırlıklı bir yaklaşımın benimsenmesidir. Oysa sinema yazarları/eleştirmenleri filmin hikâyesini anlatmaktan pek hoşlanmazlar. Daha çok filmin onlarda bıraktıkları ilk izlenimleri, teknik ve sinemasal özelliklerini ağırlıklı olarak yazılarında işlerler. Burada bu genel anlayışa uyulmamış, yazılardan aynı zamanda bir ‘hikâye tadı' yakalanması amaçlanmıştır. Yazara göre, sinemanın kendisi zaten yazı dilini görüntünün diline çevirme çabası iken onu yeniden yazının diline dönüştürmek ironik/beyhude bir uğraştır. Bu nedenle de defterdeki yazılar, anlatılan filmle birebir ayniliğe tekamül etmiyor. Bir film elbette yazıya, kitaba sığmaz. Ama bu kitap okuyucuyu filme ulaştırırsa görevini yapmış olacaktır.