Yaşlı dünyamızda aşk, tasavvuf ve felsefe gibi tanımı tam olarak yapılamayan yaşam, düşün, ilham ve yazım sanatlarından biri de şiirdir. İnsanlık tarihi kadar eski olan bu edebiyat vadisinde dolaşan söz üstatlarının ardına düşerek ben de yıllar var ki bu kulvarda yol kat etmeye gayret gösterdim. Bugüne kadar okuyarak, yazarak edebiyatın çeşitli alanlarında ve özellikle şiirle iç içe yaşamaya çalıştım.
Şiir, kelimelerin belli bir uyum içinde dizilerek; insanı, dış dünyadan aldığı bilgiler yardımıyla iç aleminde oluşan ilham ve duyguların da karışımıyla gökkuşağı renklerine büründürüp doruklara doğru yükselten bir melodik anlatımdır. Şair ise, dilini ve kalemini yüksek duyguların hizmetine sunan, bir mavera öyküsünü kelimeleri nota kalıbına dökerek uyumlu bir şekilde aktaran dava adamıdır.
Bu uzun ve ince yolda bir şair olarak bana düşen, kelimelerin büyüsünden anlamlı kuleler dikerek, sözcüklere takla attırıp, sonra onları mısralara döktürürken yegane yaşam gayemin "0"nu terennüm etmek olduğunu daima aklımda tutmaktır. Bu bakış açısıyla şiir, olanca bilgi, birikim ve heyecanını O'na iman davasının emrine verenlerin anlatmak istediklerini en üst perdeden seslendirerek kendilerini mananın doruklarına tırmandırmak arzusu için kullandıkları bir yazım sanatıdır. Gelinen bu ulvî noktada kelimeler hep O'nu seslendirir. O'nu terennüm ederler. Bazen öyle olur ki, sözcükler sükût eder, devreden çıkarlar. İşte o anda olanca his dünyasıyla sessizce konuşan yürektir. Zaman olur, kalem yazar, yazan devre dışı kalır. Bunun adı ilhamdır. Deyişlerin Abdullah Bin Revaha, Hassan Bin Sabit, Ka'b Bin Züheyr ve hatta Mevlana, Yunus Emre, Süleyman Çelebi, Fuzûlî, Şeyh Galip, Nabî ve Necip Fazıl gibi şiir üstatlarının söyledikleriyle karışır. Bütün bu söz halitasında terennüm edilen aşk kara sevdaya dönüşür.
Bir mü'min duyarlılığı ile bize düşen, her daim özümüzü besleyerek, yüreğimize vitamin olacak ve mana dünyamızda devrim yaptıracak ölümsüz aşkı arayıp bulmalı ve O'na olan sevdamızı haykırmalıyız. Unutmamalıyız ki, yaradılışımızın ana gayesi O'na ulaşmaktır. Bu nedenle çilenin mihenk taşında önce gerçeklik ayarını tespit için divane nefsimizi test sürüşüne sokmalı ve sonra onu velîleştirip sükûn denizine bırakmalıyız. Bilmeliyiz ki, orada olgunluğa ulaşamayan nefis yaban ufukların tutsağı olacağına göre, böylesi bir iflâsla ha ölmüşüz, ha yaşamışız pek fark etmez. Hedefsiz insanlar genellikle masivadan beslenen varlıkların kurbanı olurlar. Kutsala gitmeyen yolcular açmazın ökselerine gönüllü olarak tutuklanmışlardır. Ama insan bir kere gözlerini mavera yönüne doğrulttuysa artık o, tüm hücreleriyle kendini ulvî bir gayeye adamış olur. Bunun adı fenafillahtır. İç dünyası porsumuş, safi kadavralardan böylesi bir sanata karşı ilgi beklemek beyhude bir uğraştır. Şiiri yok sayan toplumlar kendi iç dinamiklerinin felç olmasına göz yuman, manevî tıbbın bütün müdahalelerini göz ardı etmiş, hâlâ yaşadıklarını zanneden eks haline dönüşmüş organizmalardır. Yücelere tırmanabilmek böylesi toplumların alın yazılarına kapalıdır. Gitmek istedikleri yolu, tersine bir muhakeme ile geri vitesle aşmaya çalışan rota şaşkınları gibi, mavera yurduna rüyalarında bile pranga vuran ve kendilerini bir hiç olmaya peşinen mahkûm eden bu gibi zavallılar için şairlerin söyleyecek sözleri yoktur. Bu ulvî yolun Kıtmiri olmaya hevesli olan ben, yalnız O'na beslediğim kara sevdamı "Gel Desin Öteler" , "Gülşeninde Gezerken" ve "Sevdamı Haykırıyorum" adlı şiir kitaplarımla "Leyla Nerede" ve "Kördüğüm" isimli romanlarımda ifade etmeye çalıştım. Bu altıncı kitabım "Rubaiyat-I Eyyüp" diye de isimlendirilebilecek dörtlüklerden oluşan "Firdevs Çiçekleri" adlı eserimle dilimin döndüğünce ilahî aşkımı anlatmak için çaba gösterdim. Şiirden anlayanlar rubailerimde on iki söylem tarzının kullanıldığını hemen fark edeceklerdir. Bu çeşitlemeyle benzerlerinden ayrılmaktadır. Şiirlerimi ana hatlarıyla üç bölüme ayırdım:
1) İman,
2) İbadet,
3) Toplumsal yaşam ve ahlak.
Gecemi gündüzüme katarak yaptığım bu çalışmalarımla değerlerini zaten öteden beriye sıfırlayarak hiçliğine gömdüğüm para, makam ve şöhret putlarını boşadım. Ve sadece Allah rızasını dilenmeyi umdum.
Kitabımı özenle ve beğenerek yazdım. Yüreğinizdeki ilahî aşkı depreştirebildiysem bana ne mutlu. Saygılarımla...
Eyyüp Yılmaz
Eğitimci-Yazar
Bursa, 08 Eylül 2017/17 Zilhicce 1438
Yaşlı dünyamızda aşk, tasavvuf ve felsefe gibi tanımı tam olarak yapılamayan yaşam, düşün, ilham ve yazım sanatlarından biri de şiirdir. İnsanlık tarihi kadar eski olan bu edebiyat vadisinde dolaşan söz üstatlarının ardına düşerek ben de yıllar var ki bu kulvarda yol kat etmeye gayret gösterdim. Bugüne kadar okuyarak, yazarak edebiyatın çeşitli alanlarında ve özellikle şiirle iç içe yaşamaya çalıştım.
Şiir, kelimelerin belli bir uyum içinde dizilerek; insanı, dış dünyadan aldığı bilgiler yardımıyla iç aleminde oluşan ilham ve duyguların da karışımıyla gökkuşağı renklerine büründürüp doruklara doğru yükselten bir melodik anlatımdır. Şair ise, dilini ve kalemini yüksek duyguların hizmetine sunan, bir mavera öyküsünü kelimeleri nota kalıbına dökerek uyumlu bir şekilde aktaran dava adamıdır.
Bu uzun ve ince yolda bir şair olarak bana düşen, kelimelerin büyüsünden anlamlı kuleler dikerek, sözcüklere takla attırıp, sonra onları mısralara döktürürken yegane yaşam gayemin "0"nu terennüm etmek olduğunu daima aklımda tutmaktır. Bu bakış açısıyla şiir, olanca bilgi, birikim ve heyecanını O'na iman davasının emrine verenlerin anlatmak istediklerini en üst perdeden seslendirerek kendilerini mananın doruklarına tırmandırmak arzusu için kullandıkları bir yazım sanatıdır. Gelinen bu ulvî noktada kelimeler hep O'nu seslendirir. O'nu terennüm ederler. Bazen öyle olur ki, sözcükler sükût eder, devreden çıkarlar. İşte o anda olanca his dünyasıyla sessizce konuşan yürektir. Zaman olur, kalem yazar, yazan devre dışı kalır. Bunun adı ilhamdır. Deyişlerin Abdullah Bin Revaha, Hassan Bin Sabit, Ka'b Bin Züheyr ve hatta Mevlana, Yunus Emre, Süleyman Çelebi, Fuzûlî, Şeyh Galip, Nabî ve Necip Fazıl gibi şiir üstatlarının söyledikleriyle karışır. Bütün bu söz halitasında terennüm edilen aşk kara sevdaya dönüşür.
Bir mü'min duyarlılığı ile bize düşen, her daim özümüzü besleyerek, yüreğimize vitamin olacak ve mana dünyamızda devrim yaptıracak ölümsüz aşkı arayıp bulmalı ve O'na olan sevdamızı haykırmalıyız. Unutmamalıyız ki, yaradılışımızın ana gayesi O'na ulaşmaktır. Bu nedenle çilenin mihenk taşında önce gerçeklik ayarını tespit için divane nefsimizi test sürüşüne sokmalı ve sonra onu velîleştirip sükûn denizine bırakmalıyız. Bilmeliyiz ki, orada olgunluğa ulaşamayan nefis yaban ufukların tutsağı olacağına göre, böylesi bir iflâsla ha ölmüşüz, ha yaşamışız pek fark etmez. Hedefsiz insanlar genellikle masivadan beslenen varlıkların kurbanı olurlar. Kutsala gitmeyen yolcular açmazın ökselerine gönüllü olarak tutuklanmışlardır. Ama insan bir kere gözlerini mavera yönüne doğrulttuysa artık o, tüm hücreleriyle kendini ulvî bir gayeye adamış olur. Bunun adı fenafillahtır. İç dünyası porsumuş, safi kadavralardan böylesi bir sanata karşı ilgi beklemek beyhude bir uğraştır. Şiiri yok sayan toplumlar kendi iç dinamiklerinin felç olmasına göz yuman, manevî tıbbın bütün müdahalelerini göz ardı etmiş, hâlâ yaşadıklarını zanneden eks haline dönüşmüş organizmalardır. Yücelere tırmanabilmek böylesi toplumların alın yazılarına kapalıdır. Gitmek istedikleri yolu, tersine bir muhakeme ile geri vitesle aşmaya çalışan rota şaşkınları gibi, mavera yurduna rüyalarında bile pranga vuran ve kendilerini bir hiç olmaya peşinen mahkûm eden bu gibi zavallılar için şairlerin söyleyecek sözleri yoktur. Bu ulvî yolun Kıtmiri olmaya hevesli olan ben, yalnız O'na beslediğim kara sevdamı "Gel Desin Öteler" , "Gülşeninde Gezerken" ve "Sevdamı Haykırıyorum" adlı şiir kitaplarımla "Leyla Nerede" ve "Kördüğüm" isimli romanlarımda ifade etmeye çalıştım. Bu altıncı kitabım "Rubaiyat-I Eyyüp" diye de isimlendirilebilecek dörtlüklerden oluşan "Firdevs Çiçekleri" adlı eserimle dilimin döndüğünce ilahî aşkımı anlatmak için çaba gösterdim. Şiirden anlayanlar rubailerimde on iki söylem tarzının kullanıldığını hemen fark edeceklerdir. Bu çeşitlemeyle benzerlerinden ayrılmaktadır. Şiirlerimi ana hatlarıyla üç bölüme ayırdım:
1) İman,
2) İbadet,
3) Toplumsal yaşam ve ahlak.
Gecemi gündüzüme katarak yaptığım bu çalışmalarımla değerlerini zaten öteden beriye sıfırlayarak hiçliğine gömdüğüm para, makam ve şöhret putlarını boşadım. Ve sadece Allah rızasını dilenmeyi umdum.
Kitabımı özenle ve beğenerek yazdım. Yüreğinizdeki ilahî aşkı depreştirebildiysem bana ne mutlu. Saygılarımla...
Eyyüp Yılmaz
Eğitimci-Yazar
Bursa, 08 Eylül 2017/17 Zilhicce 1438