Bektaş Şenel, ilk romanı Galata'da İki Yabancı ile; Mahir ile Nazlı'nın, yani birbirini görmeden, bilmeden, tanımadan arayan iki mağlup insanın hikayesini okurlarının hayal gücüne sunuyor…
Bir yanda, dünyadan ve insanlardan ümidini kesmiş Mahir; diğer yanda, her şeye rağmen göğüs kafesinden yaşama sevincini eksik etmeyen Nazlı...
Sayfaları çevirirken, umursanmayan çarpışmalara, kaçırılan trenlere, atılmayan adımlara, açılmayan kapılara ve birkaç dakika arayla kaçırılan merhabalara bol bol iç çekeceksiniz…
‘'İnsanlardan nefret eder gibi yaşıyordu. Tanıdığı insanlar sebep olmuştu buna; “Merhaba” dediği, birlikte yemek yediği insanlar. Peki, henüz tanışmadığı insanları neden suçluyordu? Bu doğru değildi. Belki onunla tanışmayı ihmal ettikleri için suçlayabilirdi; iyi insanları, güzel insanları, sabahları çiçekleri sulayanları, çocuklara ve ağaçlara gülümseyenleri. Onlardan nefret etmiyordu ama kırgındı. Neden bir şekilde çıkmıyorlardı karşısına? Neden kendisini böyle yalnızlığa mahkûm ediyorlardı? İyi insanlar elbette vardı, biliyordu. Sadece bir arada değillerdi. Ne vardı sanki bu kadar uzaklarda yaşayacak? Başından geçenleri anlatacağı sevinçlerini ve hüzünlerini paylaşacağı, uğruna fedakârlık edebilecek kadar seveceği insanları bulamıyordu. Bulmak için aramak gerekiyordu çünkü. Yıllardır ona yeniden yaşamayı sevdirecek bir şeyleri bekliyordu saklanarak…''
Galata'da İki Yabancı…
Hayat yarışını daha çocukken kaybetmiş iki insanın hikayesi..
Bektaş Şenel, ilk romanı Galata'da İki Yabancı ile; Mahir ile Nazlı'nın, yani birbirini görmeden, bilmeden, tanımadan arayan iki mağlup insanın hikayesini okurlarının hayal gücüne sunuyor…
Bir yanda, dünyadan ve insanlardan ümidini kesmiş Mahir; diğer yanda, her şeye rağmen göğüs kafesinden yaşama sevincini eksik etmeyen Nazlı...
Sayfaları çevirirken, umursanmayan çarpışmalara, kaçırılan trenlere, atılmayan adımlara, açılmayan kapılara ve birkaç dakika arayla kaçırılan merhabalara bol bol iç çekeceksiniz…
‘'İnsanlardan nefret eder gibi yaşıyordu. Tanıdığı insanlar sebep olmuştu buna; “Merhaba” dediği, birlikte yemek yediği insanlar. Peki, henüz tanışmadığı insanları neden suçluyordu? Bu doğru değildi. Belki onunla tanışmayı ihmal ettikleri için suçlayabilirdi; iyi insanları, güzel insanları, sabahları çiçekleri sulayanları, çocuklara ve ağaçlara gülümseyenleri. Onlardan nefret etmiyordu ama kırgındı. Neden bir şekilde çıkmıyorlardı karşısına? Neden kendisini böyle yalnızlığa mahkûm ediyorlardı? İyi insanlar elbette vardı, biliyordu. Sadece bir arada değillerdi. Ne vardı sanki bu kadar uzaklarda yaşayacak? Başından geçenleri anlatacağı sevinçlerini ve hüzünlerini paylaşacağı, uğruna fedakârlık edebilecek kadar seveceği insanları bulamıyordu. Bulmak için aramak gerekiyordu çünkü. Yıllardır ona yeniden yaşamayı sevdirecek bir şeyleri bekliyordu saklanarak…''
Galata'da İki Yabancı…
Hayat yarışını daha çocukken kaybetmiş iki insanın hikayesi..