Galileo'nun Karısı

Stok Kodu:
9789757525394
Boyut:
13.50x21.00
Sayfa Sayısı:
624
Basım Yeri:
Ankara
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2014-03
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
Dili:
Türkçe
%22 indirimli
25,00
19,50
9789757525394
434036
Galileo'nun Karısı
Galileo'nun Karısı
19.50

Kıştı. On yedi kıştır aklımdaydın. Heykelin arkasında. Biliyorum. Issızlığın kayıp zamanında. Bir daha görebilecek miyim? Sadece potinlerini anımsıyorum. Karlı. Bulutlu. Sisli. Kış aniden bastırdı. Ankara ayaz. Kuru ayaz. Yerdeki kar çabucak tutup kurudu. Takır takır. Ama bu kez buz da tuttu. Takır tukur. En az iki haftalık. En az bir karış. Yürünmüyor çoğu zaman. İçimde kanat sesleri var. Leylekler. Dünya. Issızlığın ve gurbetin yaratıcılığa etkisi. Bekliyorum. Çölde bir orkide gibi. Orkidenin göğsünde uyuyan sarhoş bir kelebek gibi. Ya ben? Kalbimin üzerine oturan kitap gibi. Ne vakit basitleşeceğim? Ne zaman çözülecek zavallı düğümüm? Kaçıncı kararsız evremdeyim? Bir yakarış kadar sahici. Bir çığlık gibi kan revan. Ne zaman çıkacak kanatlarım? Ya bir sözcüğün sırrı nasıl çözülür? Bir çember nasıl çizilir? Bir şiir neden bu kadar basit yazılır? (Arka Kapak)

***

ÇEVİRMEN Rex/Alex rutin bir hayat sürmektedir. Cuma günleri psikiyatrı Mahmut'a, cumartesi günleri diş hekimi Korkut'a ve pazar günleri de, meyvesi EdipBakDeniz'le pazara gidiyordur. Kalan zamanını ise evinin balkonunda çeviri yaparak geçirir. Evinin cam balkonunda çeviri yaptığı bir gece, apartmanın önündeki kavşağa bir pır-pır taşınır. Ve olamaz. Mahallenin kokusu/havası birden değişir. Rex/Alex'in kafası da birden şenlenir. Çevirisini yaptığı kitap aklına, uzun yıllardır Türkçeleştirmeye uğraştığı ama bir türlü beceremediği bir şiiri getirir. Artık iki çeviri işi vardır. Çevirilere gömüldükçe geçmişe savrulur. Çocukluğundan başlayarak, hayatındaki ince ayırımları, çoktan unutmuş ve önemsizleşmiş olması gereken olayları/ayrıntıları anımsamaya başlar. Kendi deyimiyle, içine “Proust virüsü” girmiştir. Böyle bir durumda, insan kendisinden kaçamaz. Bunun kendi hikâyesi olduğunu anlayan Rex/Alex sadece anlatır. Hem rutin yaşantısını/işlerini sürdürmekte, hem de kendi hikâyesini kendisine anlatmaktadır. Anlatır da anlatır. Anlatması bitince yazmaya başlayacaktır. Ama nerede?
Bu basit çekirdek kurguya eşlik eden onlarca trajikomik öyküyle birlikte düşünüldüğünde, “Galileo'nun Karısı”nın bir anımsama kitabı olduğu kolaylıkla söylenebilir. İster geçmişte kalsın isterse henüz yaşanmamış olsun, her öykü anlatılmak ister.
Yazdığı her metinde olduğu gibi, “Beckett ve Benjamin çevirmeni” Suat Kemal Angı'nın bu son metninde de yine Walter Benjamin ve şiir var.
Ankara Kitaplığı'ndan mizah ve eleştiri dolu, üslubu ve içeriğiyle şaşırtıcı, içinde herkese yer olan ilginç bir roman. Umarız, gündelik yaşantımızı yakından ilgilendiren “Galileo'nun Karısı” okurların ilgisini çeker. Kışkırtıcı bir dille söylemek gerekirse. Çekse hiç fena olmaz. (Basın Bülteni)

***

Bu büyük yalanı uydurup yayanlar için de ben bir Roma duası yazdım. Ve ben şimdi. İzin verirseniz. Bu duayı okuyacağım.
Dilinizi Nadolu'nun arıları soksun. Belinizi Nadolu'nun ayıları çiğnesin. Bahçeniz solsun. Tohumlarınız kurusun. Tanrılar sizi göçe zorlasın. Giderken heykelinizi de yanınıza alın. Sarığınızı da götürün. Tuğranızı da götürün. Kavimler göçünde yolunuzu şaşırın. Vladivostok'a varın. Üzüm sulu votka içmek, istifra etmek zorunda kalın. Kaşıntı tutsun elinizi. Kaşıntı tutsun kasıklarınızı. Ters evrime uğrayın. Daha da esmerleşin. Kıllansın her yeriniz. Her sabah cünüp uyanın. Su basmanınıza kadar suya gömülün. Su bulamayın. Bir deprem dalgasıyla batıya savrulun. Tez zamanda fırtına çıksın içinizde. Vezüv sıçsın üstünüze. Jüpiter sıçsın üstünüze. Öyle kalın. (Galileo'nun Karısı, sayfa 114)
Yıllar sonra, yıllar yıllar sonra. O küvete Bizans'ta rastladım. Akarsu Çıkmazı'nda. Ah insanlık yürümüş ve iki bin yılı çoktan devirmişti. Aynı küvetti, eminim. İçine girdim ve uzandım. Bir sigara yaktım. Her şeye inanacak kadar genç olsaydım, ya da karşılıklı iki laf edebildiğim her güzel kıza âşık olacak kadar saf olsaydım. Elbette soyunmadım. Artık o kadar salak değilim. Ama fotoğrafını çekebilmem için çıkmam gerekti. Çıkırt-çıkırt! Çünkü sıkıldım. İkinci sigaram da bitmişti. Ama sokaktan hiç kimse geçmedi. O küvetin o küvet olduğundan adım gibi eminim. Hahahaha! Çünkü küvetlere az girerim. Çok az. İnsan çok girdiği şeyi iyi tanıyamaz. (Galileo'nun Karısı, sayfa 438)
“Türkiye nüfusunun yüzde sekseni köydeyken yapılmış şarkılar bunlar Rex/Alex. Bak hiç köy var mı!”
“Türkiye oradan buraya nasıl geldi aklım almıyor. Rüyada mıyız lan?”
“İlhan İrem demişti zaten. Yazık Oldu Yarınlara. Hepsi sanki bir rüya.” (Galileo'nun Karısı, sayfa 469)




Kıştı. On yedi kıştır aklımdaydın. Heykelin arkasında. Biliyorum. Issızlığın kayıp zamanında. Bir daha görebilecek miyim? Sadece potinlerini anımsıyorum. Karlı. Bulutlu. Sisli. Kış aniden bastırdı. Ankara ayaz. Kuru ayaz. Yerdeki kar çabucak tutup kurudu. Takır takır. Ama bu kez buz da tuttu. Takır tukur. En az iki haftalık. En az bir karış. Yürünmüyor çoğu zaman. İçimde kanat sesleri var. Leylekler. Dünya. Issızlığın ve gurbetin yaratıcılığa etkisi. Bekliyorum. Çölde bir orkide gibi. Orkidenin göğsünde uyuyan sarhoş bir kelebek gibi. Ya ben? Kalbimin üzerine oturan kitap gibi. Ne vakit basitleşeceğim? Ne zaman çözülecek zavallı düğümüm? Kaçıncı kararsız evremdeyim? Bir yakarış kadar sahici. Bir çığlık gibi kan revan. Ne zaman çıkacak kanatlarım? Ya bir sözcüğün sırrı nasıl çözülür? Bir çember nasıl çizilir? Bir şiir neden bu kadar basit yazılır? (Arka Kapak)

***

ÇEVİRMEN Rex/Alex rutin bir hayat sürmektedir. Cuma günleri psikiyatrı Mahmut'a, cumartesi günleri diş hekimi Korkut'a ve pazar günleri de, meyvesi EdipBakDeniz'le pazara gidiyordur. Kalan zamanını ise evinin balkonunda çeviri yaparak geçirir. Evinin cam balkonunda çeviri yaptığı bir gece, apartmanın önündeki kavşağa bir pır-pır taşınır. Ve olamaz. Mahallenin kokusu/havası birden değişir. Rex/Alex'in kafası da birden şenlenir. Çevirisini yaptığı kitap aklına, uzun yıllardır Türkçeleştirmeye uğraştığı ama bir türlü beceremediği bir şiiri getirir. Artık iki çeviri işi vardır. Çevirilere gömüldükçe geçmişe savrulur. Çocukluğundan başlayarak, hayatındaki ince ayırımları, çoktan unutmuş ve önemsizleşmiş olması gereken olayları/ayrıntıları anımsamaya başlar. Kendi deyimiyle, içine “Proust virüsü” girmiştir. Böyle bir durumda, insan kendisinden kaçamaz. Bunun kendi hikâyesi olduğunu anlayan Rex/Alex sadece anlatır. Hem rutin yaşantısını/işlerini sürdürmekte, hem de kendi hikâyesini kendisine anlatmaktadır. Anlatır da anlatır. Anlatması bitince yazmaya başlayacaktır. Ama nerede?
Bu basit çekirdek kurguya eşlik eden onlarca trajikomik öyküyle birlikte düşünüldüğünde, “Galileo'nun Karısı”nın bir anımsama kitabı olduğu kolaylıkla söylenebilir. İster geçmişte kalsın isterse henüz yaşanmamış olsun, her öykü anlatılmak ister.
Yazdığı her metinde olduğu gibi, “Beckett ve Benjamin çevirmeni” Suat Kemal Angı'nın bu son metninde de yine Walter Benjamin ve şiir var.
Ankara Kitaplığı'ndan mizah ve eleştiri dolu, üslubu ve içeriğiyle şaşırtıcı, içinde herkese yer olan ilginç bir roman. Umarız, gündelik yaşantımızı yakından ilgilendiren “Galileo'nun Karısı” okurların ilgisini çeker. Kışkırtıcı bir dille söylemek gerekirse. Çekse hiç fena olmaz. (Basın Bülteni)

***

Bu büyük yalanı uydurup yayanlar için de ben bir Roma duası yazdım. Ve ben şimdi. İzin verirseniz. Bu duayı okuyacağım.
Dilinizi Nadolu'nun arıları soksun. Belinizi Nadolu'nun ayıları çiğnesin. Bahçeniz solsun. Tohumlarınız kurusun. Tanrılar sizi göçe zorlasın. Giderken heykelinizi de yanınıza alın. Sarığınızı da götürün. Tuğranızı da götürün. Kavimler göçünde yolunuzu şaşırın. Vladivostok'a varın. Üzüm sulu votka içmek, istifra etmek zorunda kalın. Kaşıntı tutsun elinizi. Kaşıntı tutsun kasıklarınızı. Ters evrime uğrayın. Daha da esmerleşin. Kıllansın her yeriniz. Her sabah cünüp uyanın. Su basmanınıza kadar suya gömülün. Su bulamayın. Bir deprem dalgasıyla batıya savrulun. Tez zamanda fırtına çıksın içinizde. Vezüv sıçsın üstünüze. Jüpiter sıçsın üstünüze. Öyle kalın. (Galileo'nun Karısı, sayfa 114)
Yıllar sonra, yıllar yıllar sonra. O küvete Bizans'ta rastladım. Akarsu Çıkmazı'nda. Ah insanlık yürümüş ve iki bin yılı çoktan devirmişti. Aynı küvetti, eminim. İçine girdim ve uzandım. Bir sigara yaktım. Her şeye inanacak kadar genç olsaydım, ya da karşılıklı iki laf edebildiğim her güzel kıza âşık olacak kadar saf olsaydım. Elbette soyunmadım. Artık o kadar salak değilim. Ama fotoğrafını çekebilmem için çıkmam gerekti. Çıkırt-çıkırt! Çünkü sıkıldım. İkinci sigaram da bitmişti. Ama sokaktan hiç kimse geçmedi. O küvetin o küvet olduğundan adım gibi eminim. Hahahaha! Çünkü küvetlere az girerim. Çok az. İnsan çok girdiği şeyi iyi tanıyamaz. (Galileo'nun Karısı, sayfa 438)
“Türkiye nüfusunun yüzde sekseni köydeyken yapılmış şarkılar bunlar Rex/Alex. Bak hiç köy var mı!”
“Türkiye oradan buraya nasıl geldi aklım almıyor. Rüyada mıyız lan?”
“İlhan İrem demişti zaten. Yazık Oldu Yarınlara. Hepsi sanki bir rüya.” (Galileo'nun Karısı, sayfa 469)




Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat