İşte tam bu esnada kapalı gözlerimi kuvvetli müthiş, bir ziya aydınlattı. Göz kapaklarımı açtım ve güneşi gördüm. Güneş doğmuştu ve bundan senelerden beri beklediğim bu anı uzaklaştırmış bu hayali bile çok görmüştüm. İşte o günden beri güneşten kaçtım. Ve o geceden beri günlerden nefret ediyorum. Işığın ve nurun düşmanıyım, geceye aşığım, zulmete ve sana aşığım...
Bugün, yine senden ayrıyız. Kader o bizi birleştirmeye yemin eden bakışmamızı, görüşmemizi, gülüşmemizi böyle çok gören kader bizi yine ayırdı. Bugün belki aramızda dağ yok, deniz yok. Fakat keşke onlar olaydı da böyle senden manen uzakta kalmalıydım...
Bir gece ne karanlık ne korkunç bir geceydi o! Ve sen o gece yine düşünceme hakimdin... Ve hayalin, itiraf ediyorum, bana bir kabus çökmüştü ve o gece senden senin hayalinden kurtulmak, kaçmak istiyordum. O gece nura, ışığa ihtiyacım vardı. Gazinolardan birine girdim. Elektriklerin ziyası gönlümü biraz teskin etti. Ve musikinin sesi kalbime mesken gibi geldi. Seni düşünmek istemiyorum, seni artık gönlümden ve kalbimden çıkarmak istiyorum.
Buna belki bir müddet muvaffak oldum. Fakat sonra hissettim ki, kendi kendimi aldatıyorum. Etrafıma baktıkça, elektrik ışıkları karanlık geldi. Ve musikinin sesi kulaklarıma aksetmez oldu.... Yerimden fırladım ve nereye gittiğimi bilmeden yürümeye başladım. Diyorum ki ya rabbi, şafak söksün, ancak güneşin nurudur ki beni bu kabustan kurtarabilir....
Böyle geceden karanlıktan kaçarken karşıma sen çıktın.. Hiç ümit etmediğim bir yerde seni gördüm karanlıkta kaçmak uzaklaşmak istediğim karanlıkta bana baktın ve güldün.. Gözlerinin nuru güneşten daha keskindi. Ve bu gülüşünle bana hayatı iade ettin....
Evet karanlıkta gülen gözlerin gizli bakışların gönlüme bir şafak bir nüfuz etti. Fakat ertesi günü, sana rast geldiğim zaman, adeta bir yabancı gibi yanımdan geçtin ve beni görmemezlikten geldi.
Söyle sana beni unutturan günü, güneşi, ışığı nasıl sevebilirim? Nasıl istiyorsun ki, feceye aşık olmayayım? Seni ancak karanlıkta buluyorum ve görüyorum ki, ancak karanlık beni sana hatırlatıyor.
Geceye Aşık'dan...
Birden bire sanki, bir cazibenin kuvvetine yakalanmış gibi ellerin bana doğru uzandı, ellerim sana doğru gitti, ateşli avuçlarının içine yanan avuçlarımı aldın. Böyle uzun müddet kımıldamadan, el ele kaldık, nabızlarımız hızlı hızlı atıyor, şakaklarımız zonkluyor, kaplerimiz göğüslerimizi sarsıyordu. O ne heyecanlı bir andı! Gülüyorsun. Zarar yok, gül, alay et, fakat bu hatıraları gönlümde saklamama, sırası gelince yad etmeme, mani olamazsın.
Geçmiş zamanların hatırası! Ben hatıraları sonu gelmeyen bir nakarata benzetiyorum. Hani insan bir kere mırıldanmağa başladı mı, bir daha dilinden düşüremez, hatta uykuda bile aynı nakarat, aynı yeknesaklıkla insanın beyninde öter. Fakat bu hatıraların ahengi öyle bir vecd ile terennüm eder ki, insanı ta ruhundan coşturur.
Gönül Sarmaşıklarından...
İşte tam bu esnada kapalı gözlerimi kuvvetli müthiş, bir ziya aydınlattı. Göz kapaklarımı açtım ve güneşi gördüm. Güneş doğmuştu ve bundan senelerden beri beklediğim bu anı uzaklaştırmış bu hayali bile çok görmüştüm. İşte o günden beri güneşten kaçtım. Ve o geceden beri günlerden nefret ediyorum. Işığın ve nurun düşmanıyım, geceye aşığım, zulmete ve sana aşığım...
Bugün, yine senden ayrıyız. Kader o bizi birleştirmeye yemin eden bakışmamızı, görüşmemizi, gülüşmemizi böyle çok gören kader bizi yine ayırdı. Bugün belki aramızda dağ yok, deniz yok. Fakat keşke onlar olaydı da böyle senden manen uzakta kalmalıydım...
Bir gece ne karanlık ne korkunç bir geceydi o! Ve sen o gece yine düşünceme hakimdin... Ve hayalin, itiraf ediyorum, bana bir kabus çökmüştü ve o gece senden senin hayalinden kurtulmak, kaçmak istiyordum. O gece nura, ışığa ihtiyacım vardı. Gazinolardan birine girdim. Elektriklerin ziyası gönlümü biraz teskin etti. Ve musikinin sesi kalbime mesken gibi geldi. Seni düşünmek istemiyorum, seni artık gönlümden ve kalbimden çıkarmak istiyorum.
Buna belki bir müddet muvaffak oldum. Fakat sonra hissettim ki, kendi kendimi aldatıyorum. Etrafıma baktıkça, elektrik ışıkları karanlık geldi. Ve musikinin sesi kulaklarıma aksetmez oldu.... Yerimden fırladım ve nereye gittiğimi bilmeden yürümeye başladım. Diyorum ki ya rabbi, şafak söksün, ancak güneşin nurudur ki beni bu kabustan kurtarabilir....
Böyle geceden karanlıktan kaçarken karşıma sen çıktın.. Hiç ümit etmediğim bir yerde seni gördüm karanlıkta kaçmak uzaklaşmak istediğim karanlıkta bana baktın ve güldün.. Gözlerinin nuru güneşten daha keskindi. Ve bu gülüşünle bana hayatı iade ettin....
Evet karanlıkta gülen gözlerin gizli bakışların gönlüme bir şafak bir nüfuz etti. Fakat ertesi günü, sana rast geldiğim zaman, adeta bir yabancı gibi yanımdan geçtin ve beni görmemezlikten geldi.
Söyle sana beni unutturan günü, güneşi, ışığı nasıl sevebilirim? Nasıl istiyorsun ki, feceye aşık olmayayım? Seni ancak karanlıkta buluyorum ve görüyorum ki, ancak karanlık beni sana hatırlatıyor.
Geceye Aşık'dan...
Birden bire sanki, bir cazibenin kuvvetine yakalanmış gibi ellerin bana doğru uzandı, ellerim sana doğru gitti, ateşli avuçlarının içine yanan avuçlarımı aldın. Böyle uzun müddet kımıldamadan, el ele kaldık, nabızlarımız hızlı hızlı atıyor, şakaklarımız zonkluyor, kaplerimiz göğüslerimizi sarsıyordu. O ne heyecanlı bir andı! Gülüyorsun. Zarar yok, gül, alay et, fakat bu hatıraları gönlümde saklamama, sırası gelince yad etmeme, mani olamazsın.
Geçmiş zamanların hatırası! Ben hatıraları sonu gelmeyen bir nakarata benzetiyorum. Hani insan bir kere mırıldanmağa başladı mı, bir daha dilinden düşüremez, hatta uykuda bile aynı nakarat, aynı yeknesaklıkla insanın beyninde öter. Fakat bu hatıraların ahengi öyle bir vecd ile terennüm eder ki, insanı ta ruhundan coşturur.
Gönül Sarmaşıklarından...