“Birbirlerine ilk kez bundan dokuz yıl önce rastlamışlardı. O günden sonra da uzaklığı aşamadıkları için bir türlü yakınlaşamamışlardı. Tanrım, ne kadar uzun sürmüştü bu dokuz yıl. Bugüne kadar, bu akşama kadar aradan dört bin gece ve dört bin gün geçmişti!”
Savaşın farklı biçimlere ve renklere bürünerek sürekli hayatlarımızı işgal ettiği bir dünyada Stefan Zweig okuru elinden tutuyor ve sıradan insanın bu büyük mekanizma karşısında hissettiklerini tek tek anlatıyor. Kimi zaman acizlik, korku; kimi zamansa kahramanlık, coşku, harekete geçme isteği… Devletler, ordular bizleri bir silahtan, bir sayıdan ibaret görürken; sevenlerimizin bizi kaybetme ihtimali karşısında hissettikleri farklı yaşamlardan, farklı sosyal koşullardan süzülen hikâyelerle ruhumuza nakşediliyor.
Böyle zor zamanlarda, başka ihtimallerin önünün giderek kapandığı şartlarda Zweig'ın büyük savaşların karşısına koyduğu sıradan ve bir o kadar büyük duygular insan ruhunda açılan yaraları sarıp sarmalıyor.
“Birbirlerine ilk kez bundan dokuz yıl önce rastlamışlardı. O günden sonra da uzaklığı aşamadıkları için bir türlü yakınlaşamamışlardı. Tanrım, ne kadar uzun sürmüştü bu dokuz yıl. Bugüne kadar, bu akşama kadar aradan dört bin gece ve dört bin gün geçmişti!”
Savaşın farklı biçimlere ve renklere bürünerek sürekli hayatlarımızı işgal ettiği bir dünyada Stefan Zweig okuru elinden tutuyor ve sıradan insanın bu büyük mekanizma karşısında hissettiklerini tek tek anlatıyor. Kimi zaman acizlik, korku; kimi zamansa kahramanlık, coşku, harekete geçme isteği… Devletler, ordular bizleri bir silahtan, bir sayıdan ibaret görürken; sevenlerimizin bizi kaybetme ihtimali karşısında hissettikleri farklı yaşamlardan, farklı sosyal koşullardan süzülen hikâyelerle ruhumuza nakşediliyor.
Böyle zor zamanlarda, başka ihtimallerin önünün giderek kapandığı şartlarda Zweig'ın büyük savaşların karşısına koyduğu sıradan ve bir o kadar büyük duygular insan ruhunda açılan yaraları sarıp sarmalıyor.