“İki gözüm, gelsene” derdi ve ben dizginlerinden kurtulmuş deli bir tay gibi koşardım. Bir göçmen kuşun düşünmeye hacet bırakmayan sezgisiyle, poyrazın yılkısından kurtulup o sıcak iklime açardım kanatlarımı. Sokulurdum güneşin koynuna. Ilık nefesli bir rüzgâr saçlarımı okşarken, güneş yanaklarıma sımsıcak buseler kondururdu. Unuturdum her şeyi.
Şimdi o yok… Ve bir daha olmayacak. Yaldızlı bir gece koparıp aldı onu benden. Hayatla aramdaki bütün bağları koparıp, çaldı beni benden. 17 Ağustos 1999, saat gece 03.05'te koptu kıyamet. Yaşamla ölüm arasındaki bütün surlar yerle bir oldu. Ölüm oldu yağdı gökten yıldızlar. Kızıl bir alev rengine boyandı gökler.İçime kor kor ateş düştü. Nazarıma bedeninden ayrı düşmüş bir suret düştü. Kıyamet koptu ve söz bitti.
“İki gözüm, gelsene” derdi ve ben dizginlerinden kurtulmuş deli bir tay gibi koşardım. Bir göçmen kuşun düşünmeye hacet bırakmayan sezgisiyle, poyrazın yılkısından kurtulup o sıcak iklime açardım kanatlarımı. Sokulurdum güneşin koynuna. Ilık nefesli bir rüzgâr saçlarımı okşarken, güneş yanaklarıma sımsıcak buseler kondururdu. Unuturdum her şeyi.
Şimdi o yok… Ve bir daha olmayacak. Yaldızlı bir gece koparıp aldı onu benden. Hayatla aramdaki bütün bağları koparıp, çaldı beni benden. 17 Ağustos 1999, saat gece 03.05'te koptu kıyamet. Yaşamla ölüm arasındaki bütün surlar yerle bir oldu. Ölüm oldu yağdı gökten yıldızlar. Kızıl bir alev rengine boyandı gökler.İçime kor kor ateş düştü. Nazarıma bedeninden ayrı düşmüş bir suret düştü. Kıyamet koptu ve söz bitti.